Dünlerde büyüklerimiz “yuva kurmak” derdi. Günümüzde “hesap açmak” diyoruz. Büyüklerimiz kuruyordu, günümüz gençleri uygulama indiriyor. Sanırım aradaki fark tam da burada; o günlerde gençler sevilmek isterdi, günümüz gençlerineyse beğenilmek yetiyor.

Evlenmiyorlar ama sanılmasın ki aşka inanmıyorlar, hayır inanıyorlar ama ne yazık ki günümüzde aşka ilişkin hiçbir şey doğal değil. Çünkü flört, algoritmayla eşleşiyor. İlk görüşme bir performans, ilk gülüş bir filtre, ilk dokunuş bir takas ama ya bedenin, ya statünün, ya CV’ndeki markanın; onların bile puanı var dijital piyasada... Sanki günümüz gençleri aşkta değiller de; pazar yerindeler!

Öyle ki çeyiz yerine artık “sertifika” biriktiriyorlar.

Eskiden “iyi aile çocuğu” aranırdı; şimdi “iyi CV’li çocuk” aranıyor. Şu telefonu kullansın, şu mekâna gitsin, şu markayı giysin, şu dijital kursu alsın. Elbette bir de Instagram’da “story’leyecek kadar” güzel kahve köpüğü yapsın. Yoksa nasıl anlaşılır “bir ilişkiye hazır” olduğu?

Dünlerde genç kızlar evlilik hazırlığı yapardı; oysa günümüzün kızları profillerini düzenliyorlar. Hangi açıdan daha zayıf görünürler? Bu filtreyle mi daha sevimliler, yoksa “natural / doğal” görünümlü sahte yalınlıkla mı? Tüm kaygıları; beğeni düşerse, özsaygı da düşer üzerine... Gerçi özsaygının kendisi bile bir filtre değil mi günümüzde?

Kızlar böyle de ya erkekler? Onlar dünlerde olduğu gibi günümüzde de “ekonomik performans” puanlarıyla sistemin mağduru zavallılar...

Erkeksen; paran varsa değerlisin. Araban varsa aşk, konut kredin onaylandıysa sadakat / bağlılık geliyor. Günümüz "ne kaa ekmek, o kaa peynir" dönemi değil; günümüz "ne kaa statü/para/araba/ev; o kaa sevgi ve sevgili" dönemi...

Ne kadar abartılı, ne kadar gerçek dışı gibi gelse de, ne acıdır ki günümüz gerçekleri, daha doğrusu dijital çağın kodları böyle... Üstelik her iki cins için de geçerli olan bir şey daha var; ki o da “Karşı cinsin gözüne gir” değil, “algoritmanın gözüne gir!” ilkesi çünkü sizleri algoritmalar eşleştirecek.

Günümüzde aşk çift kale bir maç değil, bir "match" ki Türkçesi ile eşleştirme ama insan çöpçatanlar değil dijital çöpçatan algoritmalar tarafından yapılan eşleştirme... İşte belki de bu nedenle evlilikler azalıyor. Çünkü insan, insana dokunmak istiyor; ama günümüz insanı önce kendine dokunmayı unutmuş. Önce kendini beğenmeyi, sonra başkasını beğenmeyi, sonra birlikte “biz” olmayı unutmuş. Yalnızca sosyal medyadaki “story” paylaşımlarıyla varlık gösterdiği yanılgısına kapılmış.

Sosyal medya günümüz insanına diyor ki: “Sen yetersizsin, ama iyi haber: Sana bu eksikliği giderecek ürünlerimiz var!”

Kendini beğenmiyorsan estetik merkezimiz var. Kilolu musun, diyet uygulamamız burada. Sosyal medyada yeterli sayıda kitlen yoksa, sana destek verecek koçluk programımız var. Sevilmiyorsan, uygulamaya katıl! Sen yeter ki kendini eksik hisset, biz o eksiği "seni tamamlamak vaadiyle" elbette ki kendimiz için paraya çevirmesini iyi biliriz. Ne güzel değil mi? Kendine güvensizleri, kendini yetersiz ve eksik görenleri; kapitalizmin en yaratıcı buluşu olan "yetersizlik ekonomisi" bağlamında tamamlayacağımız sözünü verirken, parasal olarak da soyup soğana çeviririz.

Sonuç? Günümüz gençleri; evlenmiyor, çünkü onlar bir yastıkta kocamak istemiyor. Üstelik günümüzde hiç kimse tek yastığa razı değil. Herkes kendi dijital yastığını seçmiş ki birisi TikTok yastığında eğleniyor, diğeri Instagram yastığında ağlıyor, bir başkası da LinkedIn yastığında kariyer peşinde koşuyor. Ama gerçekte herkes yalnız.

Kim bilir belki de en büyük yoksulluk budur ama günümüz insanı bu yoksulluğunun, yoksunluğunun ayırdında değil çünkü günümüz insanı gerçekte var olan, doğal olan değerleriyle değil; yetersiz ve eksik gördükleriyle ölçmek istiyor yaşamı... İşte bu nedenle günümüz gençleri için evlilik bir yana, gerçek ilişki yaşamak bile çok zor. Çünkü onlar yanıltıcı görselliklere kapılıyorlar, gerçek olanı, doğal olanı; dijital çağın büyüsüne kapıldıklarından beri unuttular.

Öyleyse günümüz gençleri ne yapmalı? Algoritmaların yönlendirmesinden, dijital çağın estetik kavramlarından sıyrılmak için filtreleri kaldırıp; kendine dokunmasını, kendine dönmesini, kendi gerçek değerlerini görmesini yeniden öğrenmelidir. Algoritmaların koşullandırmalarıyla, yönlendirmeleriyle değil; kendi gerçekleriyle, kendi değerleriyle, duygularıyla yaşam öykülerini yazmaya başlamalıdır. Bu başlangıçla birlikte; belki bir gün, yeniden “birlikte olmak” yerine “bir olmanın” anlamını kavrayacak ve gerçek yaşamın tadına varacaktır günümüz gençleri...