Yaşamın yeniden kendisini üretebilmesinde üç temel dayanağa gerek duyulur. Beslenme, barınma ve korunma. Beslenmenin ön koşulu sağlıklı gıdaya erişimdir. Bunun olmazsa olmazı ise üretimdir. Ürettiğin zaman, üretemediklerine erişme olanağı bulursun. Ürettiğin zaman özgür ve bağımsız olabilirsin. Sağlıklı gıdaya erişememek çok ciddi bir halk sağlığı sorunudur. Özellikle çocuklar, yaşlılar ve hastalar; beslenme konusunda özel gereksinimli bireylerdir. Genellikle gıdaya erişimin engeli üretmemek, derin yoksulluk ve gıda enflasyonu doğrudan yaşama yansır(!) Kontrolsüz fiyat artışları, sağlıklı büyüyemeyen çocuk demektir. Yetersiz beslenme açlık demektir; öğrenme yetersizliğidir, ucuz işçilik demektir, öğrenme yoksunluğu demektir. Bütün bunların temelinde sağlıksız beslenme yatar(!) Bir önemli neden de kamunun kontrolsüz ve plansız harcamaları ile, zenginlerin sorumsuz ve çılgın harcamaları var. Bu iki kesimin harcamaları fiyatları yukarı çekerek enflasyonu azdırır!

Yaşamın kendisini yeniden üretebilmesi, yalnızca biyolojik bir döngü değil; aynı zamanda toplumsal bir hak meselesidir. Bu üretim, üç temel dayanakla mümkündür: beslenme, barınma ve korunma. Bu üçlü, yalnızca bireyin değil, toplumun da sürdürülebilirliğini belirler. Ancak bu dayanakların en kırılganı ve en çok ihmal edileni beslenmedir. Çünkü beslenme hem üretimle hem de erişimle doğrudan ilişkilidir.

Sağlıklı gıdaya erişim, üretimle başlar.

Üretmeyen toplum, dışa bağımlı hale gelir ve bu bağımlılık, gıda enflasyonu ile derinleşir.

Üretim sadece ekonomik değil, aynı zamanda etik bir meseledir: Toplumun en kırılgan kesimlerinin yaşam hakkını doğrudan etkiler.

Gıdaya erişememek, çocuklar, yaşlılar ve hastalar için ölümcül sonuçlar doğurur.

Yetersiz beslenme; öğrenme güçlüğü, gelişim geriliği, ucuz işçilik ve toplumsal dışlanma demektir.

Bu durum, sadece bireysel değil, kolektif bir çöküşün habercisidir.

Kontrolsüz kamu harcamaları ve zenginlerin sorumsuz tüketimi, fiyatları yukarı çeker.

Bu iki uç, toplumun ortasını ezer: Üretici zarar eder, tüketici aç kalır.

Enflasyon, sadece ekonomik bir gösterge değil; adaletsizliğin, plansızlığın ve etik dışı yönetimin sonucudur.

Beslenme hakkı, yaşam hakkının ayrılmaz bir parçasıdır. Üretim planlaması, kamusal denetim ve etik tüketim, bu hakkın korunmasında temel araçlardır. Politikalarının yalnızca tarım politikalarının değil, toplumsal vicdanın da sınavıdır. Bu sınavı geçmek için kolektif bir bilinç ve direniş gereklidir.

Yaşamın yeniden kendisini üretebilmesinde üç temel dayanağa gerek duyulur. Beslenme, barınma ve korunma.

Beslenmenin ön koşulu sağlıklı gıdaya erişimdir. Bunun olmazsa olmazı ise üretimdir. Ürettiğin zaman, üretemediklerine erişme olanağı bulursun.

Tekrar vurgulamamız gerekirse; sağlıklı gıdaya erişememek çok ciddi bir halk sağlığı sorunudur. Özellikle çocuklar, yaşlılar ve hastalar; beslenme konusunda özel gereksinimli bireylerdir. Genellikle gıdaya erişimin engeli üretmemek, derin yoksulluk ve gıda enflasyonu doğrudan yaşama yansır(!) Bütün bu yıkıcı politikalar sisteme dayalı olarak yönetenlerin tercihi ile ilişkilidir. Yönetime katılamayanların, kendiler hakkında verilen kararlarda söz hakkı olmaz. Aynı zamanda şeffaflık ve yeterli denetim de olmaz! Özellikle çocuklar yarınlarımız ve geleceğimizdir diyorsak, bu sözümüzün arkasında durmalıyız!...