Demokrasiden söz edenlerin sesi çok, ama demokrasinin kendisi giderek daha sessiz... Üstelik yalnızca Rusya, Macaristan, Türkiye ve giderek ABD gibi tek adam kararlarıyla yönetilen ülkelerde değil; “demokrasinin beşiği” olarak pazarlanan Batı’da da bu sessizlik çığ gibi büyüyor. Bir ülkede seçim yapılması, onun demokratik olduğunu mu gösterir? Yoksa o seçimlerin nasıl bir medya ortamında, nasıl bir bilgi düzeninde ve kimin denetiminde yapıldığı mı gerçekte sorulması gereken? Ne yazık ki bu sorular korkusuzca hiç bir toplumda sorulmuyor.
Bilindiği gibi dijital çağda halkın iradesi yalnızca sandıkta değil, ekranda biçimleniyor. Seçim öncesi bir liderin yükselip ötekinin düşmesinde sosyal medyada yükseltilen bir hashtag, belirleyici oluyor. Bu hashtag’in organik mi yoksa bot destekli mi olduğu kimseyi ilgilendirmiyor. Çünkü algı, gerçeğin önüne geçiyor. Çünkü algoritmalar halktan güçlü...
Amerika'da "Black Lives Matter" gibi bir hak mücadelesi bile "etkileşim / yönlendirme anlamında" algoritmik mühendislikten payını alabiliyorsa, Fransa'da Sarı Yelekliler sokaklara çıkarken geleneksel medyanın değil, dijital sansürlerin etkisi belirleyici oluyorsa; demokrasinin Batı’da yine de özgür iradeye dayandığını söylemek ne kadar gerçekçidir?
Bugün sosyal medya platformları, görünmez bir “Dijital Seçim Kurulu” gibi çalışıyor. Kim ne kadar görünür olacak, kimin sözü daha çok yankı bulacak, hangi haberin doğru hangisinin uydurma olduğuna kim karar verecek? Bu kararlar, artık bağımsız gazetecilerin, akademisyenlerin ya da halkın değil; kodların, veri merkezlerinin, algoritmaların yönlendirmesinde... Üstelik bu algoritmaların sahipleri; seçilmemiş, hesap vermez, görünmez dijital oligarklar... Dünlerdeki ekonomiyi düzenleyen gizli elin yerine, günümüzde düzeni kendi keyfince yöneten gizli oligarklar var.
Nasıl ki Türkiye’de seçimler öncesi medya organlarının tek elde toplanması gibi, Batı’da da dijital kamuoyu tek bir algoritmanın terazisinde tartılıyor. Fark şu: Bizde televizyon ekranları tek elde; onlarda ekranın arkasındaki kodlar tek elde.
Peki ya katılım? Demokrasi yalnızca oy vermek değil, aynı anda yönetim süreçlerine katılmak değil midir? Bugün Batı’daki yurttaşların politik süreçlerdeki “katılımı”, giderek bir “dijital sembolik eylem” düzeyine indirgeniyor. “Bir gönderiyi beğenmek”, “bir kampanyayı retweetlemek”, “bir açık mektuba imza atmak”… Bunların kaç tanesi karar alma süreçlerine etki ediyor?
Türkiye’de insanlar artık korkudan susuyorsa, Batı’da insanlar algoritmalar nedeniyle görünmez duruma geliyorsa; her iki durumda da sonuç aynı: Demokratik sessizlik.
Bu bağlamda bir soru üzerinde düşünelim: Gerçek demokrasi ne değildir?
-
Demokrasi; yalnızca sandığa gitmek değildir.
-
Demokrasi; yalnızca ifade özgürlüğü varmış gibi bir ortamın görünmesi değildir.
-
Demokrasi; yalnızca parti liderlerinin değişebilmesi değildir.
-
Demokrasi; yalnızca bot hesapların en fazla çalıştığı tarafın kazanması hiç değildir.
Eğer halk, gerçek bilgiye ulaşamıyorsa... Eğer dijital platformlar gerçek muhalefeti görünmez kılıyorsa... Eğer insanlar sosyal medyada bir görüş bildirmeye korkar duruma geldiyse… O ülkede seçim olsa ne yazar? O ülkedeki koşullar; ancak ve ancak demokrasi olgusuna bir mezar kazar.
Batılılar sürekli ülkemizi yönetenleri eleştiriyor, bizleri küçümsüyor, pek çok oluşumdan dışlıyor, bizleri yok sayıyor; Türkiye'de demokrasi, yıpratılmış, bastırılmış, yönlendirilmiş bir düzleme çekilmiş durumda eleştirileri eşliğinde... Tamam; bizde işler pek iyi değil, demokrasi giderek eksiliyor her alanda ve her anlamda tamam da sanki Batı’da işler çok mu yolunda? Elbette ki değil; Batılı'nın “ilerici demokrasisi” de artık kendi halkına bir gösteri toplumu sunuyor. Aynı illüzyonun farklı versiyonlarını Batılılar da yaşıyor: Bizler televizyonla, ama onlar da algoritmayla yönetiliyor.
İşte burada sormak gerekiyor:
“Hangi demokrasi?”
Günümüz insanının ortak kaygısı bu... Dahası bu soruyu sormaktan da öte bu soruna nasıl çözüm bulunacağı; gerçek demokrasinin televizyonların sizli, puslu gölgesinden ve algoritmaların gürültüsünden nasıl kurtulacağı... Sanki insanlık ileriye değil de, daha da karanlık bir geleceğe geriliyor gibi...