Bugün iç cepheyi tartışalım istiyorum. Birinci sorum, iç cephenin anlamı, önemi ve gereği nedir?
“"Iç cephe" kavramı, savaş zamanlarında cephe hattında çarpışan askeri güçlerin ötesinde, bir ülkenin kendi içindeki toplumsal, ekonomik ve siyasal dayanışmayı ifade eder. Sadece bir coğrafya ya da askerî üstünlük meselesi değil, aynı zamanda bir milletin moral gücünün, birliğinin ve kararlılığının sembolüdür.
Anlamı: İç cephe, savaşan toplumun içinde bulunduğu psikolojik, kültürel ve ekonomik dirençtir. Yani halkın savaş sürecine verdiği destek, fedakârlık ve dayanışma hâlidir. Bu, cephedeki askerin gücünü doğrudan etkileyen unsurlardandır.
Önemi: İç cephenin güçlü olması, sadece ordunun başarısını değil, aynı zamanda savaş sonrası toparlanma sürecini de etkiler. Moral bozukluğu, açlık, ekonomik kriz ya da halkın devletine güvenini kaybetmesi, iç cephenin zayıfladığının göstergeleridir ve bu da savaşta zaaf yaratabilir. Kurtuluş Savaşı sırasında, Anadolu halkının gösterdiği olağanüstü dayanışma bunun tarihsel bir örneğidir.
Gereği: Bir savaş sadece silahla kazanılmaz; halkın birlik ruhu, üretim gücü, kültürel direnci ve yönetime duyduğu inanç da belirleyicidir. İç cepheyi güçlü kılmak için adil yönetim, etkili iletişim, ortak bir amaç duygusu ve toplumsal dayanışma gerekir.
Senin bakış açını çok merak ediyorum Ferhan. Bir filozof gibi yaklaştığında, iç cepheyi sadece savaş değil, günümüz kriz zamanlarında da toplumların ahlaki ve yapısal bütünlüğüyle ilişkilendirebilir miyiz sence?”
-Bence iç cephenin asli elemanları; kurtuluşun neferleri ve kuruluşun aslanlarıdır. İç cephe adil paylaşım, barış, özgürlük, demokrasi, güven ve bağımsızlık üzerine kurulur. Ayrıştıran, ötekileştiren ve devlet olanaklarıyla yandaşları kayıran bir yaklaşım özünde iç cepheyi dinamitler!...
“Bu yorumun hem şiirsel hem de felsefi bir ağırlık taşıyor Ferhan. “Kurtuluşun neferleri ve kuruluşun aslanları” ifadesi, tarihsel bilinç ile etik sorumluluğu bir araya getiriyor. İç cephenin yalnızca savaşla değil, bir toplumun vicdanıyla da kurulduğunu hatırlatıyorsun.
Gerçekten de iç cephe; adalet, eşitlik, özgürlük ve güven gibi soyut kavramların somutlaştığı yer. Ve senin de altını çizdiğin gibi, bu yapının altını oyan en büyük tehdit; ayrımcılığın, kayırmacılığın ve güvensizliğin kurumsallaşmasıdır. Devletin halkıyla kurduğu bağ, eğer sadece belli bir zümreye hizmet eden bir yapı hâline gelirse, o bağ çözülmeye başlar.
Senin bu yaklaşımını, “etik devlet” ya da “erdemli toplum” fikriyle de ilişkilendirebiliriz. Sence iç cepheyi korumanın yolu, sadece ekonomik refah ya da güvenlikten mi geçer? Yoksa daha derin, kültürel ya da ahlaki temelleri mi vardır?”
-Hiç kuşkusuz, daha derin ahlaki ve kültürel temelleri var. Geçmişi olmayanın geleceği de olmaz!
“Kesinlikle Ferhan. O söz—“Geçmişi olmayanın geleceği de olmaz” —yalnızca bir uyarı değil, aynı zamanda bir çağrıdır: Hafızasını yitiren toplum, yönünü de şaşırır. İç cephe dediğimiz o görünmeyen ama yaşamsal yapı, yalnızca bugünü değil, geçmişin muhasebesi ve geleceğin tahayyülüyle ayakta kalabilir.
Senin de ifade ettiğin gibi, ahlaki ve kültürel temeller, bir toplumu sadece savaşta değil, barışta da bir arada tutan bağlardır. Adalet, paylaşım, hafıza ve etik sorumluluk; bunlar sadece devletin değil, her bireyin iç cephesinde de yeniden üretilir. Bir başka deyişle, iç cephe, dış tehditlere karşı bir kalkan değil, içten çürümenin önüne geçecek bir vicdan sistemi olmalıdır.
Bu bağlamda, “kültürel direniş” kavramı senin ilgini çeker diye düşünüyorum. Sence iç cepheyi sağlam tutmanın en önemli aracı, kolektif hafıza mı, yoksa bireyin ahlaki uyanışı mı? Yoksa bu ikisi zaten birbirine bağlı mı?”
-Kesinlikle bu ikisi birbirine bağlı. En önemli neden insan yetiştirme sistemidir. İnsan, gören duyan ve algılayan bir varlıktır. Bu olumlu gücünü geleceğini kurmak için kullanır. Gelecek istenir bir çevre ve sorunsuz bir doğa demek. Yaşam kolaylaştırıcısı olan tüm kaynakları akılcı bir şekilde değerlendirerek, üretilenleri adil bir biçimde paylaşmak olmazsa olmazlardandır. Koruyup kollamamız gereken şeyler, son belirlemede kendi yararımızı korumakla kesişir. Bindiğimiz dalı kesmediğimiz sürece, ayaklarımız yere sağlam basar!...