Birtakım unsurlar bir araya geldiğinde inanma denen olgu ortaya çıkar. Bu unsurlar arasında tanıklık, yeterlilik ve güvenden söz edebiliriz. Bu belirleme kişisel inanmalar için yeterli olabilir.
Genel olarak inanç, araştırılarak, soruşturularak ulaşılan bir kanı ve kabul değildir. Çocuklar sınırları ve koşulları belirlenmiş bir inanç ortamında kendilerini bulurlar. Ortama uymaktan başka seçenekleri yoktur. Burada söz konusu olan bireyin inancı değil, birey adına kabul edilen bir inançtan söz edilebilir. Ebeveyn çocuğuna kendi inancını(doğrularını ve yanlışlarını) aktarır. Bu koşullarda çocuğun herhangi bir tepkisi söz konusu değildir. İnanç konusunda yaş ile ilgili tartışmanın tabanında bu olumsuz yaklaşım var. Oysa birey inanca ilişkin bir tercih yapabilmek için belirli bir olgunluğa erişmelidir. Kendisi için tercih yapabilecek bir yetişkinliğe sahip olmalıdır. İnanma biçimi derken bu olumsuzluğa dikkat çekilmek istenmektedir.
Normal koşullarda inanmak, yaşam için bir olmazsa olmazdır. Vurgulandığı gibi, burada sorun inanma biçimi ile ilişkilidir. Genel olarak inanma ihtiyacı içinde olan, aldatılmaya yakın olandır(!) Birey, kendi kendine yetmediği zaman, bir dış tamamlayıcı arar ve bazen sığınma ihtiyacı duyar.  İnanmak bir yetmezlik tamamlayıcısı olarak kabul edildiğinde; zorunluluktan dolayı seçenek kullanmaya olanak tanımıyor. Kişi inanma ihtiyacı içinde olduğu için, gözü kapalı olarak inanır. Gözü kapalı olarak inananların bir yerlere toslamaları kaçınılmazdır!
İnanma biçimine ilişkin belirleyici olan etkenlerden biri de inanç dili ile ilgilidir. Bireyler en iyi olarak ana dillerinde söylenenleri algılar ve anlarlar. İnanç kaynağı ana dilde değilse; çevirinin farklı çevirileriyle muhatap olmak kaçınılmazdır. El yordamıyla yol bulmak hiç kolay değildir. Gözü kapalı inanmak, kör kalmaktır! Körler rehbere ihtiyaç duyar, bu rehber ruhbanlardır. Bizde ruhbanlık yok demek, gerçeği görmezden gelmek veya inkâr etmektir. Yaşamı sürdürmek için gerek duyulan kaynağın sürekliliği ve güvencelere bağlanmış olması, böyle bir sınıfın varlığının kanıtıdır.
Kabul edilen veya bir biçimde kabul ettirilen inanç, geriye seçenek bırakmaz. İnanç seçilerek benimsendiğinde, seçenekler el altında demektir. Seçeneksiz bırakılanlar, adına inanç seçilenlerdir.
Akılla inancın çatışması sürmektedir. Birisi alan kazandığında öteki kaybeder. Akıl devreye girdiğinde, inancı ayıklamaya başlar. 
En tutarlı inanç, yaşamın gereğinin yapılması ile olanaklı hale gelir.