Gececi ziyaretçilerimiz, firari düşüncelerle,
Onların sınırsız, dokunulmaz ve yıkıcı halleriyle…
Ürkütücü karanlıklarla vücut bulan yoz bedenlerle;
Gündüze sarkan karanlıklarla kalırız şafak yetişmezse!
Yaşam dokunur insana; İşsizlikle, yoksullukla, pahalılıkla. Beslenemiyorsa, barınamıyorsa, korunamıyorsa eğer… Dokunur en çok arkasızlara, yalınkat olanlara. Yufka yüreklilere, çaresizlere...
Yenilgin bir yaşamakla uyanınca sabaha
Filizlenir bu yeşile kesen kör olasılık
Acılar kök salar ta yaşamın yüreğine
Ve ayakta yıkılmalar dökülür orta yerlere.
Yaşam dokunur insana, Varlık sürdürmede bir isyan gibi. Korkuyla, şiddetle, terörle sürülür sürüleştirme! Aklın yerine tıka basa doldurulur kör-topal boş inançlar(!)
Bir böğrü yırtılsa bu karanlığın...
Ortalığa saçılsa görülmeyen pislikler.
Görülse korku ikliminde ölüm tarlaları,
Ve durdurulsa tüm vakitsiz ölümler!
Canlar burnunda artık; Sıradan bir eleştiri bile linçle karşılanır. Bilimin yerini alır semirmiş hurafeler. Sosyal katkılar sönerken, sadaka zirveye çıkar!
Kendine ayak bağı olur, dili koparılan basın. Aklın susturulduğu yerde, yaşam kavgası verir insanlar… Canından olur erken uyananlarla gerçekleri görenler...
Tutsağı olduğun korkuları büyütensin,
Bana çevrilmiş dolu silahtır bilmezliğin!
Yalnızlaşırsın dostlarını düşman bellettiklerinle.
Efendilerine yaklaşırken öz benliğini kaybedensin!
Ve yaşam, dokunduğu yerden yeniden filizlenir. Çünkü umut, en çok da yoklukta büyür.
Ama… Bir kıvılcım yeter bazen, karanlığı delmeye. Bir söz, bir adım, bir el. Uyanırsa biri, uyandırır binleri!
Ve yaşam, Dokunduğu yerden yeniden filizlenir. Çünkü umut, en çok da yoklukta büyür. Uçurumun kıyısında peydahlanır kanatlar!
Ayrılık en kısa yolu seçerken;
Sabırla beklemek umuda düşer.
Yürekteki sönmemiş nöbetçi sevdalar,
Alevlenmek için bir kıvılcım bekler!