Ha­ya­tı­mı­zın her nok­ta­sın­da bir şe­kil­de karşı kar­şı­ya gel­di­ği­miz kim varsa daha söze baş­lar baş­la­maz “Ben şöyle dü­rüs­tüm, ben böyle iman­lı­yım, Namus kav­ra­mı benim için her şey­den önce gelir” şek­lin­de baş­la­yan ve bir türlü sona er­me­yen peh­li­van tef­ri­ka­la­rı­nı din­le­dik­çe zaten bozuk olan mo­ra­li­miz iyi­den iyiye aşa­ğı­la­ra dü­şü­yor.

Her­ke­sin iyi, her­ke­sin dü­rüst, her­ke­sin en na­mus­lu ol­du­ğu bir dün­ya­da bu kadar kö­tü­lük­le, bu kadar olum­suz­luk­la neden karşı kar­şı­ya ol­du­ğu­muz ile il­gi­li de mu­ha­tap­la­rı­mız­dan her­han­gi bir cevap ala­ma­dı­ğı­mız­da da işin doğ­ru­su ken­di­mi­zi hüs­ra­na uğ­ra­mış gibi his­se­di­yo­ruz.

Hi­ka­ye­yi aşağı yu­ka­rı he­pi­miz bi­li­riz.

Baba, bir haf­ta­nın yor­gun­lu­ğun­dan sonra pazar sa­ba­hı kalk­tı­ğın­da, bütün haf­ta­nın yor­gun­lu­ğu­nu çı­kar­mak için eline ga­ze­te­si­ni alır ve bütün gün mis­kin­lik yapıp evde otu­ra­ca­ğı­nı dü­şü­nür­ken ço­cu­ğu ko­şa­rak gelir ve “Baba parka ne zaman gi­de­ce­ğiz” diye sorar.


Baba ço­cu­ğu­na daha ön­ce­den “bu hafta sonu seni parka gö­tü­re­ce­ğim” diye söz ver­miş, Ama canı da hiç dı­şa­rı­ya çık­mak is­te­me­di­ğin­den bir ba­ha­ne uy­dur­ma­sı ge­re­ki­yor, “Bu işten nasıl sıy­rı­la­ca­ğım” diye kara kara dü­şü­nür­ken gö­zü­ne ga­ze­te­nin pro­mos­yon ola­rak da­ğıt­tı­ğı dünya ha­ri­ta­sı ili­şi­yor.

Ga­ze­te­de­ki dünya ha­ri­ta­sı­nı elin­den gel­di­ği kadar küçük par­ça­la­ra ayı­rı­yor ve ço­cu­ğu­na; “Eğer bu ha­ri­ta­yı dü­zel­te­bi­lir­sen seni parka gö­tü­re­ce­ğim.” de­dik­ten sonra kendi ken­di­ne “Oh be kur­tul­dum, en iyi coğ­raf­ya pro­fe­sö­rü­nü bile ge­tir­sen bu ha­ri­ta­yı ak­şa­ma kadar dü­zel­te­mez.” diye dü­şü­nüp kol­tu­ğa biraz daha geniş şe­kil­de sere serpe uza­nı­yor.

Ara­dan on da­ki­ka ge­çin­ce, çocuk ba­ba­sı­nın ya­nı­na ko­şa­rak ge­li­yor ve “– Baba ha­ri­ta­yı dü­zelt­tim; artık parka gi­de­bi­li­riz” diyor, Baba önce ina­na­mı­yor ve ha­ri­ta­yı gör­mek is­te­di­ği­ni söy­lü­yor.


Ha­ri­ta­ya bakıp gör­dük­le­ri kar­şı­sın­da hay­ret­ler için­de kal­dık­tan sonra oğ­lu­na “ bunu nasıl yap­tın.?” diye so­ru­yor.

Çocuk ba­ba­sı­nın hay­ret dolu ba­kış­la­rı kar­şı­sın­da “Bana ver­di­ğin ha­ri­ta­nın ar­ka­sın­da bir insan resmi vardı. İnsanı dü­zelt­ti­ğim zaman, bütün dünya dü­zel­di, bu kadar basit” ce­va­bı­nı ve­ri­yor ve ba­ba­sı ile bir­lik­te par­kın yo­lu­nu tu­tu­yor­lar.

Son dö­nem­ler­de ah­la­ki de­ğer­le­ri­mi­zin ne kadar yoz­laş­tı­ğı­nı, bizi biz yapan ku­ral­lar­dan sıy­rıl­mak ken­di­mi­zin bir li­ra­lık men­fa­ati için kar­şı­mız­da­ki­nin bütün eme­ği­ni yok etmek adına ve­ri­len mü­ca­de­le­yi gö­rü­yor, ister is­te­mez üzü­lü­yo­ruz.

Ço­cuk­la­rı­mı­zın iyi ye­tiş­me­si için okul­la­rı­mız var.

İlk öğ­re­ti­me geç­me­den önce ev­lat­la­rı­mı­zın hazır hale gel­me­si adına çok sa­yı­da okul ön­ce­si ku­rum­la­rı­mız bu­lu­nu­yor.


Okula baş­la­yan ço­cuk­la­rı­mı­za dini ko­nu­lar­da ah­la­ki ko­nu­lar­da bilgi veren öğ­ret­men­le­ri­miz-ho­ca­la­rı­mız var.

Ço­cuk­la­rı­mı­zın ha­ya­ta ha­zır­lan­ma­sı adına ba­şın­da Milli olan eği­tim ba­kan­lı­ğı­mız, Eği­tim ve öğ­re­tim hiz­met­le­ri aksak kal­ma­sın, ço­cuk­la­rı­mız ma­ne­vi ola­rak ta eği­tim al­sın­lar diye oluş­tu­ru­lan Di­ya­net İşleri baş­kan­lı­ğı al­tın­da bir dev­let ku­ru­lu­şu­muz var.

Milli Eği­tim Ba­kan­lı­ğı ve Di­ya­net iş­le­ri baş­kan­lı­ğı­mı­zın bu­lun­ma­dı­ğı Şe­hir-İlçe-Bel­de-Ka­sa­ba-Köy-Mez­ra nerde ise yok gibi.

Daha açık bir ifade ile öğ­ret­men ve ima­mın bu­lun­ma­dı­ğı görev yap­ma­dı­ğı bir yer­le­şim mer­ke­zin­den asla söz edi­le­mi­yor.

Kabul etmek ge­re­kir ki ço­cuk­la­rı­mız daha ilk öğ­re­tim ça­ğın­da ev­de­ki anne ba­ba­la­rın­dan çok okul­lar­da öğ­ret­men­le­rin dini eği­tim al­dık­la­rı Di­ya­net İşleri baş­kan­lı­ğı­na men­sup alan­lar­da da İmam­la­rın söy­le­dik­le­ri­ni din­li­yor­lar.


Evde an­ne­si­nin ba­ba­sı­nın de­di­ği­ni yap­ma­yan çocuk öğ­ret­me­nin ve ima­mın bir de­di­ği­ni asla iki et­mi­yor.

Öğ­ret­men­ler­de, İmam­lar yada bu ko­num­da­ki ho­ca­lar­da işin doğ­ru­su ço­cuk­la­rı­mı­za in­sa­nı insan yapan de­ğer­le­ri ver­mek­ten geri dur­mu­yor­lar.

Daha güzel, daha ya­şa­na­bi­lir bir dünya için dün­ya­yı dü­zelt­me­den önce in­sa­nın ken­di­si­ni dü­zelt­me­si ge­rek­ti­ği yö­nün­de tel­kin­ler­de bu­lu­nu­yor­lar.

Böy­le­si bir nok­ta­da okul ön­ce­si eği­tim­den sonra 11 yıl­lık temel eği­ti­me geçen ço­cuk­la­rı­mı­zın Dev­le­ti­ne, di­ni­ne, di­ya­ne­ti­ne sahip çık­ma­sı­nı bek­le­mek ve bu eği­ti­mi almış ço­cuk­la­rı­mı­zın dı­şa­rı­dan ge­le­bi­lecek her tülü kö­tü­lük­le­re, bütün yan­lış­lık­la­ra karşı daha sağ­lam dur­ma­la­rı­nı bek­le­mek gibi bir hak­kı­mız ol­du­ğu­nu dü­şü­nü­yo­ruz.


Ancak biz bu güzel duy­gu­la­rı bek­ler­ken uyuş­tu­ru­cu kul­lan­ma ya­şı­nın orta okul se­vi­ye­si­ne gel­di­ği­ni, Asa­yi­şe uygun ol­ma­yan dav­ra­nış­la­rın en üst nok­ta­la­ra doğru çık­tı­ğı­nı, kim­se­nin kim­se­yi sev­me­di­ği­ni daha açık bir ifade ile in­sa­nı insan yapan de­ğer­ler­den her geçen gün çok büyük bir hızla uzak­laş­tı­ğı­mı­zı gö­rü­yo­ruz.

Hal böyle olun­ca iş dönüp do­la­şıp en başta eği­tim olmak üzere bu kadar yan­lış üre­ten sis­te­mi sor­gu­la­ma­mız ge­re­ki­yor.

Bütün mal­ze­me­nin sağ­lam ve­ril­di­ği­ni dü­şün­dü­ğü­müz bir sis­te­min bu kadar kötü ürünü nasıl olup ta pi­ya­sa­ya sür­dü­ğü­nü ger­çek­ten merak edi­yo­ruz.

Bu kadar olum­suz­luk kar­şı­sın­da bir şey­ler yap­ma­sı­nı bek­le­di­ği­miz si­ya­set ma­ka­mı şe­hir­le­ri, Tür­ki­ye’yi ve en so­nun­da da dün­ya­yı dü­zelt­me­ye, nizam ver­me­ye ça­lı­şı­yor.


Ancak bu si­ya­set­çi­le­rin yö­net­tik­le­ri daha doğ­ru­su yö­net­tik­le­ri­ni san­dık­la­rı yer­le­şim mer­kez­le­rin­de ya­şa­yan­lar yer­le­re tü­kü­rü­yor,.

-Tra­fik­te ken­di­sin­den başka hiç kim­se­ye hayat hakkı ta­nı­mı­yor,

-Sa­rı-kır­mı­zı-ye­şil ışık diye bir renk bil­mi­yor,

-Top­lu ula­şım araç­la­rın­da yaş­lı­la­ra yer ver­mi­yor,

-El­le­rin­de bu­lu­nan ke­si­ci ve de­li­ci alet­ler ile dev­le­te ait ula­şım araç­la­rı­nın yü­zey­le­ri­ni pa­ram­par­ça et­mek­ten çe­kin­mi­yor­lar.

-Daha güzel işler yap­ma­sı­nı bek­le­di­ği­miz ço­cuk­lar bek­le­ne­nin ak­si­ne hay­van­la­ra ezi­yet edi­yor.

-Hır­sız­lık, Gasp-soy­gun yap­mak­tan geri dur­mu­yor­lar, okul­lar­da öğ­ret­men­le­ri dö­vü­yor­lar,


-Ça­lış­ma­dan, emek har­ca­ma­dan daha lüks bir hayat sür­me­ye ça­lı­şı­yor­lar.

Bu yüz­den de gidip bakın ce­za­ev­le­ri ağ­zı­na kadar dolu.

Bir dü­şü­nür “Ül­ke­yi kal­kın­dır­ma­dın en kolay yolu iyi bir eği­tim­dir” diyor.

Ancak biz yıl­lar yılı bu dü­şün­ce­yi ikin­ci hatta üçün­cü plana at­tı­ğı­mız­dan olsa gerek si­ya­set­çi­le­ri­miz “Av­ru­pa’nın en büyük ad­li­ye sa­ra­yı­nı yap­tık, dün­ya­nın üçün­cü büyük ve en sağ­lam ceza evini inşa ettik” gibi akıla ziyan müj­de­ler (!) ve­ri­yor­lar.

Ha­ya­tı­mız her geçen gün kö­tü­ye doğru gi­di­yor.

Dün­ya­nın genç nü­fu­su en fazla ül­ke­si ol­mak­la övün­dü­ğü­müz bir nok­ta­da “ye­ni­den bir gönül se­fer­ber­li­ği” ger­çek­leş­ti­re­me­di­ği­miz daha da önem­li­si önce “ken­di­mi­zi dü­zel­te­me­di­ği­miz” bir nok­ta­da ya­rın­lar­da bu gün­le­ri de ara­ya­ca­ğı­mı­zı ma­ale­sef gö­rü­yo­ruz ve yö­ne­ti­ci­le­ri­mi­ze “Dün­ya­yı-Tür­ki­ye’yi dü­zelt­mek he­de­fi­ni bı­ra­kın önce İnsanı dü­zel­tin” tav­si­ye­le­rin­de bu­lu­nu­yo­ruz.

Ne de­miş­ti çocuk ba­ba­sı­na “İnsanı dü­zelt­tim, dünya dü­zel­di.”