Ama veya eğer demeden Ukrayna’da yaşanan insanlık dramı sona ermeli. İki haftada evini, barkını kaybeden mülteci olan iki milyondan fazla insan var. Bunun yarısı çocuklar, diğer yarısı kadınlar. Altmış yaş altı erkekler askerlik yapıyor, yurtlarını savunmaya kararlı. Hatta çocuklarını güvenli ülkelere getirdikten sonra geri ülkesine dönüp, savaşa hazırlanan olduğu basın ve medyada duyuluyor.
İki hafta önce savaş başlayınca Ukrayna’da yaşayan Afrika’dan gelen öğrenciler ve Afgan mültecilerin AB sınırında Polonya ve Macaristan tarafından içeri alınmadığı duyuruldu. Avrupa Parlamento başkan yardımcısına yazdım. Facebook’ta da protestolar duyuldu.
Yalnız Almanya’da yirmi yedi milyon, tüm Avrupa Birliği ülkelerinde çok sayıda göçmen köken hikâyesi olanların ne düşündüğü ve neler hissettiğini edebiyatçılar mutlaka yazacaklar. Asya ve Afrika’dan gelenlere yapılan ayrımcılık hafızalarda kalmalıdır.
Haberin doğru olduğu tasdik edildi ve sınır ülkeleri AB’den gerekli cevabı aldı. Durumun düzeldiğini radyodan dinledim.
Bu hadiseye bürokrasi ve dini anlayış farkı olduğu açıklanacak zamanla. Bilhassa Polonya ve Macaristan açıktan yıllardır Müslüman mülteci almadığını söyledi ve bu nedenle devamlı AB yöneticileriyle sorunlar yaşadılar.
Dini inançlarda katı Katolik kural ve yasaları insanlığa karşı. O halde dinlerin kötü taraflarını yalnız ateistler değil, herkes tartışmalı. İşte bu ayrımcılığa itirazım var. Dini inanış birleştirici ve insani değilse, kötüdür. Mezhepler arası evliliğin dahi yasak olduğu orta çağı hatırlatıyor.
Her şeye rağmen, tüm AB ülkeleri ırkçı davranır demek doğru değildir. Küçük ve gürültülü bir sınıf ırkçı davranır. Bunlar karar mercilerinde yer alınca tehlikeli olurlar. Unutmamalı ki, Suriyeli mültecilerin kabulünü reddeden AfD parti üyelerine, beğenmiyorlarsa onlar ülkeyi terk etsin dediği için öldürülen politikacı var. Almanya’da Walter Lübke adı hafızalarda kalmalı. Genelleme de ırkçılık kadar zararlıdır.

İtirazım var, kadınların günü erkeklerle birlikte kutlanmalı.
Sekiz Mart Dünya Kadınlar Günü güya kutlandı. Anılma dense daha doğru olurdu. Kadın ve erkeklerin elde ettiği hak, hürriyet henüz eşit değil.
Yalnız belirlenmiş bir günde kadınların sorunlarını dile getirmek çözüm olmaktan çok uzaktır. Yazarlar, sanatçılar bütün bir yıl boyunca unutturmamalıyız. Daha alınacak çok uzun yol var.
   

Ayrıca erkekler günü de olmalı. Eşini intihara sürükleyen kadınlar da var. 
Kreş ve yuvadan başlamak üzere erkek çocukların eğitimi kadınların elinde. Bugünde anne, eğitim, öğretmen olarak toplumda nerede hata yapıldığı babalarla birlikte konuşulmalıdır. Hiçbir çocuk şiddet yanlısı veya katil olarak dünyaya gelmiyor. 
Erkek cinayetleri ülkeden ülkeye fark gösteriyor. Küreselleşme yalnız ekonomi anlamda olmamalı. Ticaret amacın dışına çıkılmalı ve sosyal konularda birlikte hareket edilmeli. İstanbul Sözleşmesi bu amaçla yapılmıştı.
Erkekler gününde ayağa kalkmalı ve tüm dünyada ve bilhassa Türkiye’de Türk erkeğinin kötü adını gezegene duyurmanın, genellemenin kimseye faydası olmadığını söyleyip göstermelidirler. Bu belirli günde yalnız kadınlar konuştu, çok değerli makaleler dışında erkekler sessiz kaldı. İşte buna itirazım var.

İtirazım var, her kitap okumayan veya okuyamayan boş değildir. Kitap okumalı, kırk yıl okuma yazma öğrettim. Kitap okumanın faydaları yazmakla, anlatmakla bitirilemez.
Halk TV’de moderatör Serhan Asker tarafında yayınlanan Görkemli Hatıralar yayınını beğenerek izliyor, kaçırmamaya çalışıyorum. Beğenilme ölçüsü, izleyicilerin ağlamasıyla değerlendirildiği için Hüzünlü Hatıralar diyorum.
Kentlerin Belediye Başkanlarını tanıyoruz, yayınla tüm Türkiye’yi geziyoruz. Gelmiş geçmiş ve hâlâ yaşayan sanatçı ve diğer düşünürleri anıyoruz. Her yayında yeni bilgiler ediniyorum. Başarılar diliyorum, mutlaka desteklenmesi gerekir. Moderatör yapıcı eleştirileri dinlerse bu yayın mükemmel olacaktır.
Yalnız bir noktada itirazım var. Hayranları çok, bu nedenle sosyal medyada kaybolur. Köşemde yazarsam bir ulaştıran olur sanırım.
Kitap tavsiyeleri yazılı verilmediği ve gösterilmediği için havada uçup gidiyor. Boş çuval dik durmaz, sözünü tekrarlayınca hemen televizyonun sesini kısıyorum. Öğretmeni Emin Özdemir söyleyince etraflı anlatmıştır. Bazen bir cümle alıntı sözün tamamının değerini veremez.
Türkiye Cumhuriyet’i kurulduğunda erkeklerin binde dördü, kadınların binde biri okuma yazma biliyordu. Onlar boş olsaydı ülkeyi kurtaramazlardı. Atalarımız buna rağmen dik durmayı hak etmişlerdi.
Öğretmen ve askeri yatılı okullara giden öğrencileri gözyaşlarıyla gönderen, hasretliğe dayanan anne babalar boş değildi. Çocuklarının başardığını gördükçe dimdik durmayı hak etmişlerdi. Aralarında 1950-1960 yıllarında okuma yazma bilen çok azdı.
Bir bahçıvan düşünün, bahçe bakımı için önden ödediğinizi unutup, tekrar vermek isteyince, ödediniz diye hatırlatıyor. Böyle birini tanıyorum, kendisi çok az askerlik yaparken okuma yazma öğrenmiş, ama iki çocuğu da üniversiteyi bitirdi. 

Şimdi bu dürüst insana boş, dik duramaz desek haksızlık olur. Benim ona verdiğim gönül diploması kâğıt üzerinden daha önemlidir. Ayrıca çuvala kum, taş veya kötü kitap doldurulsa çuval yine dik durur.
Almanya’da okuma yazma bilmeyenler dinlenen sesli kitaplardan faydalanıyorlar. Dijital internet çağında buna da çare bulundu. Makalelerini video aracılığı ile sözle dinleyene ulaştıran yazarlar çok iyi yapıyorlar. Görme sorunu olan yaşlılar için de çok güzel bir çaredir.
Topluma faydalı olan, genç nesillere ürün bırakan bütün dürüst insanlar dik durmayı hak etmiştir ve asla boş değildir.

Hoşça kalın!