Bir bebeğe doğar doğmaz ad verilir. Başka türlü çağırma, anma mümkün değildir. Tıp ve teknolojinin geliştiği çağda daha çocuk doğmadan cinsiyeti belli oluyor. Bu nedenle ad hazırlama daha kolaydır. Sözcük bir ömür boyu anımsanacaktır.

Alman vatandaşlığı verilirken göçmen kökenliler anadilindeki adlarını kullanmaya devam edebilirler. Arzu ederlerse Alman adı alabilirler. Bu hoşgörü her ülkede görülmez. Göç kökenli çocuk ve torunlarımızı adları asimilede tamamen kaybolma ve yok olmaktan korur.

Ne var ki örnek kanun, günlük hayata giremedi, özümlenmedi. Toplumda diğer dillerden gelen adlar, bilhassa basın ve medyada aynı değeri bulamazlar. Avrupa dillerinden geliyorsa doğru okunup söylenmeye çalışılır. Asya ve Afrika’dan gelenlerin adı pozitif bir haber, olay ise söylenmez, duyurulmaz, yazılmaz. Ama negatif bir haber ve olayda, bilhassa seçim kampanyalarında defalarca tekrarlanır.

Almanya tarihinde ilk defa OSCAR adayı iki kişi ve bir dalda Amerika’ya gönderebildi. En iyi oyuncu Sandra Hüller Fransa’yı temsilen, Japonya’yı temsil eden rejisör Wim Wenders ve Öğretmenler Odası, Lehrerzimmer filmi ile İlker Çatak ise doğrudan Almanya’yı temsil ediyor.

Ne var ki ilk iki adı söyleniyorken İlker Çatak adı değil de filmin adı söylenip yazılıyor.

Rejisör ve senaryo yazarı Süddeutsche Zeitung gazetesinde protest söyleşi yapmasaydı, kim olduğu tanınmayacaktı. Adı hiç geçmiyor veya yan cümlede adı yanlış ifade ediliyordu.

Sevgili İlker, ilk nesil konuk işçilerden geriye kalanlar adına öğretmen olarak sana çok teşekkür ediyorum. Çocuk öğrenci ve gençlerin pozitif modellere ihtiyacı var. Maalesef Alman basın ve medyasında ırkçılık, ayrımcılık yapılıyor. Türk kökenli Almanların başarı hikâyelerine yer verilmiyor. Bazı kesimleri başaran çocuklarımız rahatsız ediyor.

Psikoloji dersinde öğrenmiştim, kendinden emin olmayan, başaramayan insanlar, bir insanı, toplumu veya bir ülke insanlarını, kültürünü aşağıda tutma ihtiyacını duyar. Böyle insanların eline karar verme gücü geçerse tehlike orada büyür, barış yerine toplumu kutuplara ayırır.

Alman basın ve medyasında tartışma başlar başlamaz, Türkçe basın ve yayın yapan gazete ve diğer medya İlker Çatak konusuna sahip çıktı. OSCAR kazanamadı, ama aday olması da önemlidir. Sandra Hüller ve Wim Wenders Almanya’yı temsil etmediler, Alman vatandaşı oldukları için desteklendiler.

Berlin doğumlu İlker Çatak Öğretmenler Odası filmiyle doğrudan Almanya’yı temsil etti ve Los Angeles’e gidebilen bir ilk olarak tarihe geçti.

Olay ve tartışma beni çok etkiledi. Sanki kapanan bir yaram açıldı. İki bin yılında (Berlin-) Spandauer Volksblatt, gazetesinde Alman öğretmenleri meslektaşlarımı kırk yılda Türk öğrencilerin adlarını öğrenemediler, yanlış söylüyorlar, diye eleştirmiştim. O zaman çok tepki almıştım. Öyle ya Almanlar Türkleri eleştirirler, buna alışılmıştı, bunun tersi olamaz ve düşünülemez. Bugün ise altmış yıl geçti, bir arpa boyu yol alınmadı. Hatta geriye gidiliyor, bu nedenle susmamalı. İlker iyi yaptı, ı ç ğ ş c j harflerin Türkçe okunup yazılmasını Avrupa’ya öğretmek zorundayız.

Öğretmenler Odası filmini henüz izlemedim, çok merak ediyorum. Film Almanya eğitim ve öğretim sistemini, göçmen gençlerin ve öğrencilerin sorunlarını eleştirel olarak işliyor. Okul mikro kozmos olarak önyargı ve ırkçı yaklaşımlar çerçevesinde toplumdan ayrı görülmeyeceğini tespit ediyor. Rejisör çok saygı duyduğu öğretmenlik mesleğine ilgi uyandırmak istiyor. Toplumun geleceğini yetiştirdikleri öğrenciler vasıtasıyla yön veriyorlar. Öğretmenlerin sorunları ele alınmalı, bu film konuyu güncelleştirmeye hizmet edecek niteliktedir.

İki Almanya’nın birleşmesinden sonra göçmen kökenli çocuklara ayrılan bütçe her yıl biraz daha kısıtlandı. Başarıya götüren birçok model devam ettirilmedi. Meslektaşlarıma, genç ana babalara yol göstermesi bakımından 1990 yılına kadar iyi işleyen, uyum modellerini ayrı bir makalemde tekrar ele alacağım.

Öğrencilerimden öğretmen olanlar vasıtasıyla sorunlarını takip ediyorum. Öğretmen kıtlığı var, yüksek tahsili olan başka mesleklerden yan giriş yapan öğretmenlerin başaramadıkları görülüyor.

En büyük sorun Berlin’de. Genç öğretmenleri Berlin ücretli memur statüsünde bırakıyordu. Diğer eyaletler devlet memuru statüsü verdikleri için Berlin’i terk ettiler.

İlker Çatak Almanya’ya ilk gelen konuk işçi torunu, 1984 yılında Berlin’de dünyaya geliyor. İlkokulu bitirdikten sonra İstanbul’da yabancı elçi çocuklarının gittiği liseyi bitiriyor. Berlin Dekra Medien Yüksek okulundan başarıyla mezun oluyor. On üç filme imza atıyor, sekiz başarı ödülü aldığı halde adı duyurulmadı. İlker film ve reji konusunda USA, Almanya, Türkiye, Japonya, İtalya ve Yunanistan üniversitelerinde ders veriyor.

Lehrerzimmer Öğretmenler Odası filmi Berlinale Film Festivalin açılışında gösterildiği halde, yalnız filmin adını duyduk, rejisörün İLKER ÇATAK olduğunu bu tartışmadan sonra öğrendik.

Irkçılığa, ayrımcılığa ve dışlamaya karşı uyanık olmalıyız. Bu konuda hassas olan, sosyal demokratik düşünen Almanlarla birlikte hareket edilmelidir.

Çeşitliliğe sahip çıkmak toplumu aşırı milliyetçilikten korur, demokrasiye sahip çıkmak her vatandaşın sorumluluğudur.

Rejisör Fatih Akın’ın açtığı yolu, daha ileriye götüren çok yönlü senaryo yazarı ve rejisör İlker Çatak adını çocuk, genç, öğrenci ve torunlarımızın gururla öğretmek, yazar ve okuyucularımızın görevi olsun. Gizli ve üstü kapalı ayrımcılığa karşı koyma bilincinde olmak, küremizde hor görülen tüm azınlık toplumlar için geçerlidir.

Uyanık kalın!

Bu konuda okuduğum ve kaynak olarak kullandığım makale ve yazılar:

Steven Sowa, Schweigen, überall nur Schweigen, Gerechtigkeit für OSCAR Kandidaten. Süddeutsche Zeitung,

Wikipedia: İlker Çatak

Kulturakademie Tarabya: İlker Çatak