Egemenlik, var olanlar adına veya olanlara rağmen; istenir ve istenmez olan şeyleri yapma gücü ya da zor kullanma yetkisidir. Eldivenin sakladığı demir yumruk, genellikle emeği ile geçinen arkasızların sırtına iner! Bu yasal görünümlü zor kullanımı, pozitif yaklaşımlarda yararlı olabileceği gibi; temel istem ve beklentilere rağmen kullanıldığında, yıkıcılığı ön plana çıkar!  Muhafazakârlık ile ilgili olarak farklı zamanlarda yazılar yazmışım. Bu yazılarımdan alıntılarla bugünkü duruma ışık tutmaya çalışacağım:“Modern muhafazakârların toplumda belirleyici konumda oldukları tartışılamaz. Bu aynı zamanda ülke kaynaklarının nasıl paylaşıldığını göstermektedir. Fakat bu yan, muhafazakârlığın yıkıcılık özelliğini gözlerden kaçırmaya yaramaktadır. Zaten önemli olan toplumun büyük bölümünün muhafazakâr olması değil, bu kesimin iktidarı ele geçirmiş olmasıdır! (Bu kesim IŞİT gibi unsurları ve Talibanları üretecek iklimi yaratmaktadır.)  İktidarı ele geçiren kesim öncelikle ülke kaynaklarının kullanımında belirleyici olur. Erk kullanımının en önemli yanı, paylaşımın belirlenmesidir. Geçmişteki yapılarda bu güç egemenlerin elinde veya kontrolünde olurdu (o dönemlerde de sıradanlar paylaşımda söz sahibi değildi). Şimdi ise, yandaşlardan oluşan yeni egemenler bu olanaklardan sınırsız biçimde yararlanmaktadırlar. Bu süreçteki yıkıcılıkları doğanın tahribi ve kaynak kullanımı ile ilgilidir(özgür bireylerin yaşamlarına müdahaleler de aynı süreçle kesişmektedir). İstanbul’un Kuzey ormanları yok edilince hava alanı ile ya da oto yollarla aynı varlıkları geri getirmenin olanağı yoktur. Artvin’in konumu gereği yer üstü varlıkları ve kaynakları, yer altındaki madenlerden daha kıymetli ve gereklidir.( Kaz Dağları için de aynı şeyleri söyleyebiliriz.) Çünkü işgalci mantığıyla yapılan maden işletmeciliği doğanın yağmalanmasıyla sonuçlanmaktadır. Maden vurgunundan sonra geride bıraktıkları mekânlarda ot bitmemektedir. Yani, sonuçta tüm varlıklarla ilgili yaşamı yok etmektedirler. Muhafazakârlığın yıkıcılığı bu noktada ortaya çıkmaktadır.”Yoğunlaşan güç, tahrip etmeye en yakın olandır! Yoğunlaşmak her koşulda normal dışı bir durumu işaret eder. Normal ile normal dışı bir araya geldiğinde, bundan normal olan zarar görür!


“Muhafazakârlık, kendisine ait olanı koruma temelli bir yaklaşım biçimidir. Koruma önceliği maddi değerlere tanınır. Maddi değerlerin dağılımı dengesiz olduğu için, bu değerlere sahip olanlar her koşulda(oldukça azınlıkta kaldıkları için) manevi değerlerin koruyucu katkısına gerek duyarlar. Konumunu kavrayamayan yoksullar, varsılların güvencesidir. Varsıllar maddi değerlere sahip olurken, yoksullar manevi değerlerin gönüllü askerleri olurlar.Her kapitalist kazanmaya, yakın çevrelerini istismar ederek başlar. İnandıklarını söyleyenlerin ilk aldattıkları da onların en yakınında olanlardır. Bu nedenle saf ve temiz insanları aldatanlar, onların en çok inandıkları kişilerdir. Muhafazakârlar inanç giysili kapitalistlerdir!Kolayca inananlar, düşünme yoksunu veya kolay yoldan kazanma çabası içinde olanlardır. Şeyhini uçuranların beklentisi, onun sırtından zahmetsizce öteki dünyasını güvenceye alma istem ve çabasıdır.


Soyguncuların kazançlarının temelinde umut pazarlamalarına inanlar var. Oysa avcıların oltasında umut, yem olarak kullanılır. Zaten, “Bedava peynir kapanda olur!”
“Değişimlere karşı olan muhafazakârlar bilinçsiz olan cahil emekçilerdir. Eskiden eğitim cehaletten kurtarmak için uygulanırdı, şimdi ise cahil yetiştirmek için etkin bir ideolojik araç olarak kullanılmaktadır(!) Yoksul emekçilerin muhafazakârlığı hem yoksulluğun sürdürülmesinin hem de varsılların varlıklarını sürdürmelerinin güvencesidir.
Yapıyı ele geçiren yıkıcı ve yağmacı zihniyet öncelikle; iyiliklerin, güzelliklerin, en önemlisi, yaratıcılığın, gelişimin ve olumlu yönde değişmenin önünü keser! Sosyal devletin ortadan kaldırılmasının yanı sıra; doğanın tahribi, doğrudan varlıkları, kaynakları ve yaşamı hedef alır.”“Muhafazakârlık, sahip olduklarını korumak iken; yeni sahiplikler için esner(!) Mahcup bir değişimin akarına tutunur. Yani, sahip olmak yeni sahiplenmelere de açıktır. Maddi ve manevi olanaklar toplamını 1 olarak kabul edersek, bu alan iki obje tarafından paylaşılır. Maddi sahipliklerin alanı genişleyince, manevi sahiplikler alan kaybeder ve kişi güncel fiili durumlara yönelir. Ne var ki, bu oluşum yaşam bütününü etkiler ama değiştiremez ve muhafazakâr, muhafazakârlığına devam eder(!)”Kaynaklarla doğrudan bağlantılı olan(müteahhit ve aracılar)muhafazakarlarımız,akıl almaz kazançlar sağlamaktadırlar. Bu olağanüstü kazançlarını(el konan değerler) güvenli limanlara aktarmaktadırlar. Bir biçimde elde edilen varlıkların yurt dışına aktarılması, ülkenin sürekli olarak kan kaybetmesi anlamına gelir. Bu istenmeyen gidiş, ülkenin komaya girmesiyle sonuçlansın istemeyiz(!)Muhafazakârların değişimi çıkar çemberlerinin belirlediği alanlarla sınırlıdır. Bünyesinde tutucu ve gerici unsurları barındıran muhafazakârlar özde farklılıkları ve değişimleri yadsımalarına karşın, çıkarları söz konusu olduğunda gözlerini kırpmadan ve arkalarına bile bakmadan ülkelerini terk edebilirler(!) Ve giderken, ülkelerini tıpkı bir işgal gücü gibi yağmalamaktan geri durmayabilirler(!) Onların yağmaladıkları şeyler sadece bizim değil; çocuklarımızın ve torunlarımızın olması gerekenlerdir. Muhafazakârların, yabancılarla birlikte yağmalayıp yok ettikleri, ülkemizin geleceğidir!