Farklı yapılarda çoğunluğun davranış, istem ve beklentilerinin yığıştığı olgu ve oluşumlar normal olarak nitelenir. Normal beklenen bilinen ve yadırganmayandır. Her farklı öbek kendi içinde, koşullarının gerektirdiği şeyleri yapar ve bunu normal olarak kabul ederler.
Toplumlar normallerden oluşur. Normal, çoğunluğun sıfatıdır. Normaller değiştirip dönüştüren değil, alışılmışları sürdüren konumundadır. Alışılmışlar tekrar ve tekrarın tekrarı ile sürüp gider. Bu gidişin bir kırılma noktası vardır. Değişimlerle yığışan gereklilik yığışması, farklılaşmayı zorunlu kılar. Yani, sürdürülemez hallerde değişim kaçınılmaz olur.
İşin ilginç yanı, normallerden oluşan toplumları o yapıya dahil olan normal bireyler değil; o yapıdan çıkan ve normalden uzaklaşmış olanlar yönetir(!) Burada, yönetmenin farklılıkla bütünleşen yanı öne çıkar. Bu bir tanıklık saptaması, hiç kuşkusuz bilimselliği kanıtlandıktan sonra iddia haklılık kazanabilir. Genel olarak çevremizdeki ülkeleri yönetenlere baktığımızda, ağırlıklı olarak yönetenlerin toplumsal normallerin dışında veya üstünde olduğunu görebiliriz. Tram, Putin, Orban, Netenyahu, Kuzey Kore Lideri, Latin Amerika liderleri ve Asya, Afrika otokratlarını görürüz. Tarihte iz bırakan ünlü kişilerin tamamı, normal tanımını pozitif yönde aşan liderlerdir. Hiç kuşkusuz, bu tarihi kimlerin yazdığı ile de ilişkilidir. Yani bize iletilmeyen yığınla adsız kahramanların olduğu bilinmelidir. Toplumsal normali pozitif yönde aşan liderler sadece kendi toplumları için değil; dünya insanlık ailesine de katkılar sunmuşlardır. Ve hatta ifadeyi türcü yaklaşımdan kurtararak; tüm varlıklara olumlu katkıda bulunmuşlardır. Bu kişilerin kuşaktan kuşağa aktarılan ve kültürel birikime damga vuran söylenceler vardır. Bu öykülerin ortak yanı, kurtuluş ve kuruluş öykülerinden oluşmasıdır. Bu söylenceler durup dururken ortaya çıkmamıştır. Kanatlar uçurumun kıyısında peydahlanır. Mustafa Kemal Atatürk, bu liderlerin önde gelenlerindendir. Makkarti(ABD KKK ve GKB’lığı yapan kişi) bunu şöyle vurgulamıştır;” Biz dağı görüyorduk, o dağın ötesini görüyordu.” Bu pozitif örneklerin yanı sıra; yıkıcı, yararsız ve hatta zararlı örneklerin olduğu unutulmamalıdır. Hitler, Mussolini, Franco, Pinoche, Stalin gibi…
Toplumsal normal kümesinde yer alanlar pasif yığınlardır. Bu normalin normal dışılığını besleyen toplumsal zafiyet, sorumluluk duygusu yetersizliğinden kaynaklanmaktadır. Sorumluluktan kaçma sorumsuzluğu normal olmayanların önünü açarken, yığınların mağdur olmasına neden olur(!)
Normalin her koşulda iyi, doğru ve güzel olması beklenemez. Ama gerekli müdahale ve düzenlemeler yapılmaz ise; normal sayılan şey yük olmaya başlar. Tabular bunun en tipik örneklerindendir. Başlangıçta bir zorunluluğa dayanmasına karşın, süreç içinde zorunluluk etkisini yitirir ama tabu sürdürülür. Bu açıdan tabu değişimin ayak bağıdır ve alışılmış çıkar ve biçimlerinde güvencesidir. Değişime direnç bu noktalardan uç verir.
Gerekli ve yararlı olması normalin sürdürülebilirliğini belirler. Aynı zamanda normal kültürel, tarihsel ve bireysel konumlardan etkilenir. Özellikle genelden farklı düşünce ve davranış gösteren bireyler toplumların değişip dönüşmesine olumlu katkılar sunabilir.
Bana göre yaşama olanak sunan ve varlık sürdürmek için gerek duyulan temel kural ve kavramlar; göreceliklerin belirlediği alanlar için geçerli sayılacak normalleri belirler. Nelerin normal olduğuna ondan etkilenenler karar vermelidir, doğrudan yönetim yöntemiyle. Bu açıdan yerel yönetimlere gerekli yasal ve kurumsal olanaklar sağlanmalıdır.
Evrensel diyebileceğimiz temel çerçeveler belirlenmeli ve bu kapsamda özel ve yerel gereklilikler dikkate alınmalıdır. Var olma, varlık koruma ve varlık sürdürme hakkı istisnasız olarak ve tüm varlıklar için kabul edilmelidir. Bilinçli bir şekilde pozitif ayrımcılık uygulanmalıdır. Karar alıcıların, insanlığa yaklaşanlardan seçilmesi güvenceye alınmalıdır!...