Geçmişini bilmeyen milletin bugünü sönük, yarını da belirsizdir (Yigal Alon) Geçmişimiz, tarihi olaylar bakımından oldukça zengindir ve geçmişimizle ne kadar gurur duysak o kadar azdır. Unutmamalıyız ki, ne kadar geriye bakabilirsek, o kadar ileriyi görebiliriz. Onun içindir ki dünümüzü çok iyi bilmeliyiz ve en önemlisi dünde kalan değerlerimizin unutulmasına meydan vermemeliyiz. Bende tarihin derinliklerinde kalan bazı anekdotlar(hikâyeler) sunmak istiyorum. Konuya geçmeden önce Dünya tarih bilim adamlarınca Siyaset ve Harp tarihi belgeleri 20 yüzyılda yaşanmış çok önemli 5 çıkarma’nın insanlık tarihini değiştirdiğini yazar. Bunlar sırasıyla şöyledir: 1-Rus Çarlığınca Kore’de başlatılan 1905 Japonya çıkarması 2-Birinci Dünya Savaş’ı sırasında 1915 yılında İttifak Devletleri tarafından yapılan Çanakkale Çıkarması 3-İkinci Dünya Savaş’ı sırasında 1941 yılında Japonlar Tarafından ABD’ye karşı yapılan Porl Harbor hava ve deniz saldırısı 4-İkinci Dünya Savaş’ı sırasında Müttefik Devletleri tarafından Almanlara karşı Fransa’ya yapılan 1944 yılında Normandiya Çıkarması. 5-1950 yılında Birleşmiş Milletler tarafından yapılan Kore Çıkarması. Bu savaşlar 20 yüzyıl dünyasının belirlenmesinde dönüm noktaları olmuştur. Tarihte, Türklerin Çanakkale Muharebeleri, karşı tarafın ise Gallipoli veya Dardanelles Compaing adını verdikleri bu savaşı, öteki savaşlardan ayıran bazı ilginç yönleri vardır. Bunlardan birisi, Anzaklar ile Osmanlı askerlerinin hem çarpışmalar süresince birbirlerine karşı sıcak ilgi duymaları (19 Mayıs 1915 ve sonrası) hem de sonrasında dost oluşları, birbirlerine kin ve nefret duymayışlarıdır. Osmanlı Devleti ordusu karşısında, Gelibolu Yarımadası’na çıkarma harekatı düzenleyen İngiliz – Fransız müttefik ordusunda çeşitli ülkelerden gelen askerler vardı. İngiltere ve Fransa’nın dışında Avustralya, Yeni Zelanda, Kanada, İskoçya, İrlanda, Hindistan, Nepal, Somali, Mısır, Sudan, Cezayir, Senegal, Rusya ve Filistin’den gelen Museviler. ANZAK (Australian and new Zealender Arıny Corps) kelimesi “Avustralya ve Yeni Zelanda Ordu Birlikleri” anlamına gelen sözcüklerin ilk harflerinden oluşur. Türkiye’de Anzac ifadesi halk arasında Anzak şekline dönüşmüştür. Bu kavram her üç ülkede de (Türkiye- Avustralya- Yeni Zelanda) sempatiyle karşılanmakta çok saygı duyulan bir kavramı ifade etmektedir. Bu savaşlarda yüz binlerce insan toprakla kucaklaşmıştır ve yedi cihandan gelen insanların, anıları, yarınları, umutları Çanakkale sırtlarında mekân tutmuştur. Dünyanın bütün gözleri Çanakkale sırtlarına çevrilmiş, kan ve dehşet, ölüm çığlıklarına karışmış şekilde tarihteki yerini almıştır. İngiliz, Fransız ordularının getirdiği askerler henüz çok gençtiler ve bir gemiye bindirilip savaşa gönderildiler. Ne savaşmayı biliyorlardı ne de gittikleri yeri. Osmanlı toprakları üzerinde oynanan büyük oyunun birer piyonuydular sadece. Fransa’dan, Tunus’tan, Cezayir’den, Senegal’den, İngiltere’den, Hindistan’dan, Avustralya’dan ve Yeni Zelanda’dan, gelen bu genç çocuklar… 1915 yılında ayak bastıkları Çanakkale’nin daracık sahillerinde on binlerce ölü bıraktılar arkalarında ve de dirençlerini kıramadıkları Türkler karşısında yenilgiye uğramış, başları önlerinde giderken onlarca soru vardı kafalarında… Türkler vatanları uğruna savaşıyorlardı. Ya bizler ne yapıyorduk buralara da. Sorular… Sorular… Sorular. Çanakkale Savaşları sırasında bu topraklarda hayatlarını bırakan Anzaklar(Avustralya-Yeni Zelanda) askerlerinin anısına anıt yapılmıştır. Bu anıtın üzerinde Kemal ATATÜRK’ ün şu vecizesi yer almaktadır. “BU MELMEKETİN TOPRAKLARI ÜZERİNDE KANLARINI DÖKEN KAHRAMANLAR, BURADA MEHMETCİKLE YAN YANASINIZ. HUZUR İÇİNDE UYUYUN. UZAK DİYARLARDAN EVLATLARINA HASRET GÖNDEREN ANALAR! GÖZYAŞLARINIZI DİNDİRİNİZ. EVLATLARINIZ BİZİM BAĞRIMIZDADIR. BU TOPRAKTA CANLARINI VERDİKTEN SONRA ARTIK BİZİM EVLATLARIMIZ OLMUŞLARDIR “ Her yıl 25 Nisan ‘da Anzak Koyu’nda düzenlenen törene 22.000 kilometre uzaktan on binlerce genç Avustralyalı ve Yeni Zelandalının gelişi, duyulan saygıyı yansıttığı gibi büyük dedelerden aktarılan dostluğun da kanıtıdır. Türkiye Devleti, Gelibolu da ölen Anzak’lara sahip çıkma erdemliğini gösterirken, aynı erdemliği Avustralya’daki iki şehidine göstermeyi pek bilememiştir. Nedir bu olay? Tarihin sayfalarında cılız bir şekilde kalan bu vakayı gelin hep birlikte yorumlayalım. Yıl 1912, İngilizler Hindistan’ı işgal eder, Hindistan Kralı Osmanlı’dan yardım ister. Yıllardır savaş içinde olan Osmanlı bu yardım isteğini karşılıksız bırakmaz ve 350 kişilik bir askeri birliği gemiyle Hindistan’a gönderir. 350 kişilik birlikten 20 kadarı hastalıktan yolda şehit olur, kalan 330 Osmanlı askeri Hindistan’a çıkarlar ve İngilizlerle savaşmaya başlarlar. Mühimmat açısından kısıtlı olan Osmanlı askerleri birkaç günlük mücadeleden sonra teknolojik donanıma sahip İngiliz askerleri karşısında yenik düşerler ve 40 kadar esir alınır, diğerleri de savaşta şehit olurlar. Savaş bittikten sonra bu 40 Osmanlı esir askerini, İngilizler gemilerde çalıştırmaya başlarlar. Bir İngiliz gemisi Avustralya’ya geldiğinde, esir iki Osmanlı askeri gemiden bir yolunu bulup kaçarlar. Bir süre sonra adı Karadeniz diyarından Menteşoğlu Abdullah (bazı kayıtlarda adı Molla Abdullah geçmekte) olan, baba mesleği dondurmacılığa, Karahisar diyarından Tarakçıoğlu Mehmet’te (bazı kayıtlarda adı Gül Muhammed olarak geçmekte) baba mesleği kasapçılığa başlar. Bu iki Osmanlının zorunlu olarak artık yaşam yerleri Avustralya olmuştur. Birinci Cihan Harbi başladığı sırada, Avustralya (o dönemlerde İngiltere’nin sömürgesi olduğu için)Osmanlıya savaş ilan etmiştir. Bu arada Avustralya’nın Broken Hill kasabasında yaşayan, Karahisar diyarından Tarakcıoğlu Mehmet, Karadeniz diyarından Menteşoğlu Abdullah adlarında ki bizim bu iki Osmanlı heyecana kapılmışlar. Çünkü 1915’de Avustralya Çanakkale’ye asker çıkarır, bu arada Osmanlı padişahının savaşa karşı cihat çağrısını da öğrenince, yüreklerindeki vatan sevdası bizim Osmanlıları coşturur. Bizim iki Osmanlı askeri olayı duyarlar ve hemen buluşup, durum değerlendirilmesi yaparlar. -Biz Osmanlı askeriyiz ve Avustralya’da yaşıyoruz. Avustralya devleti Osmanlıya savaş açmış ve bizim ülkemizi işgale gitmiş, bundan dolayı biz de biz de Avustralya devletine savaş açalım derler ve alırlar kâğıdı ve kalemi yazarlar. -Sayın Avustralya Başkanı, Ekselans Hazretleri, biz iki Osmanlı askeri, ülkenizde bulunuyoruz. Duyduk ki, devletimiz Osmanlıya Avustralya devleti savaş açmış ve Çanakkale’ye asker göndermişsiniz. Bundan dolayı iki Osmanlı askeri olarak, bizde Avustralya devletine savaş açmış bulunmaktayız. Bu bir “Osmanlı Savaş Fermanıdır” ekselansların bilgilerine. Karahisar diyarından Tarakcıoğlu Mehmet, Karadeniz diyarından Menteşoğlu Abdullah İki Osmanlı askeri, ilk önce dondurma arabası bezinden kırmızı zemin üzerine beyaz ay yıldız işleyerek bir Osmanlı bayrağı yaparlar ve Sidney’in 250 Km. uzağında Karlıdağlar denilen bölgede kendi anlayışlarına göre savaşa başlarlar. Önce virajlarda(dönemeçlerde) tren raylarını sökerek üç tren devirirler, üçüncü trende askeri mühimmat bularak silahlanırlar. Aynı bölgede sekiz karakol basarlar ve karakolda ki askerlerin tamamını vururlar. Ne olduğunu bir türlü çözemeyen Avustralya devletinin sonunda iki Osmanlı askerinin yazmış olduğu mektup akıllarına gelir ve bölgeye 250 kadar asker gönderirler ve iki Osmanlı askeri araştırılmaya başlanır. Birkaç günlük araştırılmadan sonra, Broken Hill’in yakınlarında bizimkilerin izlerine rastlarlar. Bizim iki Osmanlı askeri, yeni bir saldırı için hazırlık yapmışlar ve askerlerin nakledileceği tren yolunda pusuya yatmışlar. Tren geldiğinde tüfeklerini ateşlenmişler, ancak hedeftekiler savaşa giden Anzak askerleri yerine, pikniğe giden Broken Hill sakinleriymiş, biri kadın dört kişi ölmüş, yedi kişi yaralanmıştır. Bölgeye gelen Avustralyalı askerlerle çatışmaya girmişler ve bu çatışma sonunda ikisi de ölü olarak ele geçmiştir. Bu iki Osmanlıdan arda kalan eşyalar halen Sidney’deki (Avustralya’nın başkenti) polis müzesinde korunmaktadır. Osmanlı bayrağı hala sapasağlam fişeklerde tüfeklerde öyle. Üzerlerinde bulunan Kuran ise hiç bunları yaşamamış gibi… Bu olaylar Anzak çıkarmasından önce meydana geldiği içinde Osmanlı ile Avustralya’nın ilk sıcak çatışması sayılıyor. Bu iki Osmanlı askerin mezarı şu anda Sidney’e 250 km uzakta Karlıdağlar’da ve mezarlarında fotoğraf çekmek yasak. Avustralyalılar iki Osmanlı askeriyle savaştık demek zorlarına gittiği için midir ki bu askerlerimize Hindistan asıllı diyorlar (bazı kaynaklarda ise iki Afgan Türk diyorlar) Oysa Hindistan’da ne Karahisar diyarı, ne de Karadeniz diyarı diye bir bölge yok. Bugüne kadar Türkiye bu olaya sahip çıkamamış, tartışma konusu oluşmasına sebep olmuştur. Bizce, İçerik ne olursa olsun onlar tarih ırmağının bir köşesinde takılı kalan birer sessiz kahramanlardır. Aynı zamanda Osmanlının Uzak Asya’da onur bayraktarlığını yapmışlardır. Onun içindir ki, Türk tarihinin onur listesinde yerlerini alacaklarına inancımız tamdır. |
||
|