Gözetim, modern toplumların ruhunu biçimlendiren görünmez bir eldir. Dünlerde hapishanelerde mahkumları itaat ettiren bu el, günümüzde her yerde, her şeyde ve herkesin içinde yaşamaktadır. Jeremy Bentham’ın 18. yüzyılda geliştirdiği Panoptikon modeli, bu gözetimin ilk büyük mimarisiydi. Mahkumlar gardiyanı göremez ama gözetlendiklerini varsayar, bu varsayım ise onları disipline ederdi.
Daha sonraları Fransız düşünür Michel Foucault, bu mimariyi; yalnızca bir hapishane değil, bir iktidar rejimi olarak yorumladı ve disiplin toplumutanımlaması yaptı.
Giderek bu model değişti, dönüştü ve sonunda dijitalleşti. Bugün, artık bir gardiyan görmemize gerek yok; çünkü algoritmalar tahmin ederek cezalandırıyor, görmeden karar veriyor. Bir bakıma Bentham’ın hayaleti günümüzde kodun içinde yaşıyor.
Panoptizm kavramı: Görünmeyen Bakışın Kuruluşu
Foucault’ya göre Panoptikon; yalnızca bir yapı değil, bir ikna teknolojisidir. İnsanların davranışlarını, gözetlendiklerini bilmeseler bile, gözetlendiklerini varsayarak denetleyen bir mekanizmadır. Ama burada bakış tek taraflıdır. Buradaki iktidar merkezîdir ama görünmezdir. Dolayısıyla buradaki itaat; gözetimin sürekliliğinden değil, olasılığından/gözetlenme endişesi ve korkusundan doğar.
Bu yapının modern dünyadaki izdüşümleri; okul, hastane, kışla ve fabrika gibi disiplin kurumlarında kendine uygulama alanları bulmuştur. Ne var ki Foucault’nun ölümünden sonra teknoloji; bu yapıyı yepyeni bir boyuta taşıdı. Dolayısıyla gözetim; dijital çağda fiziksel bir yapıda değil, ağ içinde ve yazılımda yaşamaya başladı.
İşte bu yapının adı da Algoptikon'dur ki işte günümüzde seni izleyen de hapishanenin ortasında yükselen Bentham'ın panoptikon "gözetleme" kulesi değil, kodun gözüdür.
Bugün karşımızda duran yapı, klasik panoptikondan çok başkadır. Çünkü bu gözetim biçimi; yalnızca izlemiyor, tahmin ediyor, sınıflandırıyor, yönlendiriyor. Dünlerdeki Panoptikon; gören ama görünmeyen iktidar iken, Algoptikon; görülmeyen ama bilen iktidardır.
Algoptikon terimi, gözetimin mekânsal olmaktan çok matematiksel biçime geldiğini vurgular. Burada bir gardiyan yerine veri bilimcisi, bir kule yerine yapay zekâ modeli vardır. Üstelik mahkûm da yoktur; profil vardır ve doğal olarak gardiyan da yoktur; öğrenen algoritma vardır.
Örneğin Amazon’un öneri motoru, TikTok’un içerik algoritması, Google’ın arama sıralamaları ya da Facebook’un reklam hedeflemeleri yalnızca bizleri izlemekle kalmaz, kim olacağımızı tahmin eder.
Gözetimden Tahmine: Suç İşlemeden Önce Suçlanmak
Bentham’ın sistemi yalnızca davranışa bakar, Foucault bu davranışları disipline eder.
Ancak Algoptikon, davranışa gerek bile duymadan profil çıkarır.
Bu noktada pre-emptive governance (önleyici yönetişim) devreye girer; öyle ki suç işlenmeden, eğilim belirlenmeden, kararlar verilmeden önce kişi dijital izleri üzerinden yargılanabilir. Bir başka deyişle; algoritmalar, sizin suç işleyip işlemediğinizi değil, suç işleyip işlemeyeceğinizi hesaplar, sanki dünlerde Anayasa'da yer alan "düşünce suçları" gibi... Üstelik Foucault’nun bahsettiği gözetim, çoğunlukla devlet mekanizması içindeydi. Oysa günümüzde gözetimin temel taşıyıcısı veri kapitalizminin tanrısal şirketleri ki Google; bilgiye erişimi kontrol ediyor. Facebook/Meta; sosyal ilişkileri haritalıyor. Amazon; tüketim alışkanlıklarını izliyor, dahası yönlendiriyor ve TikTok; algoritmalarıyla süre ve odaklanma anlamında tahakküm kuruyor
Sonuç olarak; Panoptikon’dan Algoptikon’a uzanan bu çizgide bir dönüşüm değil, bir yoğunlaşma vardır. Dijital çağda gözetim; daha karmaşık, daha sinsi, daha içselleştirilmiş bir forma bürünmüştür. Bu bağlamda diyebiliriz ki Bentham’ın hayaleti günümüzde kodda dolaşıyor. Jeremy Bentham’ın Panoptikonu, betondan bir kuleydi. Bugünün Algoptikonu; veri merkezlerinde yaşayan, görünmeyen bir zekâya dönüştü. Ama onların her ikisi de aynı olguya hizmet ediyor; her ikisi de itaat üretiyor. Panoptikon disiplinle, Algoptikon ise algoritmalarla hükmediyor. Dahası bu iktidar, yalnızca bilgiye değil, anlama biçimimize de karışıyor.
Anlayacağınız değerli okur dijital çağda; gözetimden, denetimden kaçış, kurtuluş yok!