Tarihi unutanlar geleceği kuramazlar

“Osmanlı Türk sanayisi 1299’dan 1683’lere dek her alanda Avrupa sanayisinden üstündü, Osmanlı’nın Avrupa’ya askeri üstünlüğü bilimsel ve teknolojik üstünlüğünden geliyordu”
Eski kitapları karıştırırken, ilginç bilgilere rastladım. Türklerin tekstil alanında, 600 yıl boyunca 1800’lere dek dünyada tekstilin öncüsü olduğunu öğrendim. Kitap, günümüzde her alanda örnek gösterilen Avrupa’nın nasıl Türk tekstili karşısında acizliğini belgelerle ortaya koymakta. Ancak nedense bize tarih denildi mi meydan muharebelerinden başka konular öne çıkmıyor. İşte o zaman tarih sıkıcı bir hal alıyor, ezbercilik ön plana çıkıyor. Bu durumda okullarda tarih yüzünü soğuklaştırıyor ve gülümseyen tarih yerine asık suratlı bir tarih bizi karşılıyor, bu durum öğrenciyi sıkıyor ve yoruyor. Tarihi elimizden geldiğince hamasetten arındırarak çok yönlü anlatmalıyız. Unutmamalıyız ne kadar geriye bakabilirsek o kadar ileriyi görürüz.  İşte bu yüzden tarihi unutanlar geleceği kuramazlar. 


Tekstil Sanayisinin Başlaması  
Türk’ün, dokuduğu kumaşla Avrupa ekonomisini sarsması daha Selçuklular döneminde başlıyordu. Selçuklu topraklarında dokunan kumaşlar bütün Ortadoğu ülkeleriyle kimi Avrupa memleketlerinde arandığı gibi, komşu Bizans’ta da büyük rağbet görmekteydi. O dönem ilişkin kaynaklar, Türk kumaşlarının Bizanslı aileler arasında lüks ve pahalı bir mal olarak kabul edildiğini nakletmektedir. Greoğoras’ın kayıtlarına göre, İZNİK İMPARATOR’U III. JOANNES VATATZES, israfa engel olmak amacıyla 1243 yılında Türk kumaşlarının giyimini sınırlayan bir ferman bile yayınlamıştı. Bu derece her tarafa ün salan Türk kumaşları, büyük İtalyan düşünürü Dante Aliğhieri’nin büyük eseri olan La Divina Commedia’(İlahi Komedya’ya) yansımıştır.   
ANKARA TİFTİK KEÇİSİ 
Osmanlı’yı kısa sürede aşiretten devlete ve imparatorluğa yükselten büyük ekonomik gücün gizemi, Ankara tiftik keçisinin öyküsünde gizliydi. Değerli okurlar kafalarınız karışmasın, tiftik keçisi ile İmparatorluğun bağdaşması ne oluyor demeyin onun için gelin birlikte okuyalım. 
Osmanlı da tiftik üretimi 1220 yıllarında Moğol ordularının Kayı boyunu, SÜLEYMAN ŞAH’I ve halkını Türkmen topraklarından sürüp çıkarması ile başlamıştı. (Türkler tarafından Hazar Denizi’nin doğusundan getirilmiştir. İç Anadolu’nun iklim özelliklerine adapte olmuş ve zamanla Ankara’ya özgü bir hayvan olmuştur. Günümüzde ise başta GÜNEY AFRİKA, AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ, YENİ ZELANDA, RUSYA, ARJANTİN VE BREZİLYA’da yetiştirilmektedir. Tüyünün tiftik olmasından dolayı, tekstilde oldukça fazla kullanılmaktadır. Peruk ve oyuncak yapımında da kullanılır.)  
70 yıl sonra Osmanlı Devleti’ni kuracak olan Osman Bey, tiftik keçisini Anadolu’ya getiren Süleyman Şah’ın torunuydu. Süleyman Şah, 1229’da ölünce oğulları Kayseri’den Ankara’ya kadar uzanan bölgede tiftik keçisi sürüleriyle yayılıp yerleştiler ve bu bölgeyi yurt edindiler. O günden başlayarak Ankara ve çevresinde halk tiftikten ipek gibi kumaşlar dokudu. Türklerin dokuduğu tiftik kumaşının ünü Ankara’dan tüm dünyaya yayıldı ve tiftik keçisi dünyada Ankara Keçisi (Angora Goat) adıyla anılmaya başladı. 
Tıpkı ipek kumaşı gibi, Osmanlı ekonomisinin bel kemiği ve en çok gelir getiren dışsatım ürünüydü TİFTİK KUMAŞI. Başta İngiltere ve Hollanda olmak üzere Avrupa’ya ve Arap ülkelerine satılan Osmanlı tiftik kumaşına Avrupa’da öyle büyük talep vardır ki gün geldi Anadolu tiftik kumaşı üretimi, Avrupa’nın kumaş talebini karşılayamaz hale geldi. Avrupa “bize işlenmiş tiftik kumaşı satmak yerine işlenmemiş ham tiftik yünü verin, biz kendimiz dokuyalım ya da bize damızlık Ankara keçileri satın” diyorlardı.         
Osmanlı’nın dünyada ki Ankara tiftik keçisi ve tiftik kumaşı tekelini kırmaya yönelik bu çabalar karşısında Sultanlar, işlenmemiş ham tiftik satımına yasak koymuşlardı. Avrupa’ya yalnızca işlenmiş tiftik ürünleri, tiftik ipliği ve tiftik kumaşı satılacak; damızlık Ankara keçisi ve ham tiftik yünü kesinlikle yabancılara satılmayacaktı. 
Kalitesiyle rekabet edemediği Osmanlı tiftik kumaşı, Avrupalı kumaş üreticilerinin en büyük sorunu olmuş, Avrupalılar Osmanlı topraklarından damızlık Ankara keçisi kaçırma girişimlerine başlamışlardı. Evliya Çelebi 1640‘larda Ankara için “burası tiftik kumaşı yeridir. Bu kumaş da Ankara’ya özgüdür. Yeryüzünde başka bir yerde üretme imkanı yoktur.  Kadın ve erkeğin her işi tiftik kumaşı dokumaktır.” Avrupalılar çeşitli denemelerde bulundularsa da başarılı olamadılar. O TARİHLERDE BAŞTA ANKARA OLMAK ÜZERE  ÇANKIRI, BEYPAZARI, NALLIHAN VE KALECİK’TE 1355 TİFTİK TEZGÂHININ BULUNDUĞU VE HER YIL 20.000 TOP KUMAŞIN YURT DIŞINA SATILDIĞI BİLDİRİLİYORDU.   
Bu arada Avrupa dokumacılıkta kol gücünden makine gücüne geçmeyi yeni yeni deniyor, ama dokumacılar kendilerini işsiz bırakacak bu makinelere karşı ayaklanıp kullanılmasını yasaklatıyorlardı. Osmanlılarda ise böyle dokumacıları işsiz bırakmakla tehdit eden dokuma makinesi icat etme girişimleri görülmüyordu. 1711 yılında Almanya’da Plaf bölgesinde bir Ankara keçisi çiftliği kurma girişimi keçilerin iklime uyumsuzluğu nedeniyle başarısız olurken 1740’ta Ankara keçisinin İsveç’e gönderilmesi girişimi önlenmiş ve 1778’de Venedikliler Ankara keçisi besiciliğinde yine iklim uyumsuzluğu nedeniyle düş kırıklığına uğramışlardı. Osmanlı dünyanın en pahalı tiftik kumaşı tekelini koruyor ve yabancıya işlenmemiş ham madde ve damızlık tiftik keçisi satmamakta direniyordu. 
İngilizler Osmanlı tiftik tekelini kırmak için gizlice kaçırmayı planladıkları damızlık Ankara keçilerinin dünyada uyum sağlayabileceği iklimi araştırmış ve bu keçilerin Ankara’dan başka Güney Afrika’da yaşayabileceklerini saptamışlardı. 1830’larda, içinde 12 teke (erkek keçi) ve 1 anaç(dişi keçi) de bulunan bir kafile başka bir kıtaya, Afrika’ya varmak için açık denizlere yelken açmış, ancak bu 12 tekenin yolculuktan önce Osmanlılar tarafından kısırlaştırılmış olduklarının farkına varılmamıştı. Osmanlı çok kötü alay etmişti İngiliz damızlık avcılarıyla.


Ancak, James Watt’ın 1765’te İngiltere’de icat ettiği buhar makinesinin 1785’te Edmond Cartwriğht ve 1790’da Richard Arkwriğht tarafından buharlı dokuma tezgahına dönüştürülmesinden sonra, İngiltere’de ip eğirme ve kumaş üretiminde kol gücünün yerini buharlı makinelerin almaya başlaması İngiliz malı ucuz fabrika işi kumaşların gümrük duvarlarına yığılarak yerli kumaş üretimini tehdit etmesi sorunuyla karşı karşıya bırakmıştı Osmanlı’yı.   


 OSMANLI DOKUMACILIĞININ SONU
1800’lerin başından itibaren yerli iplik ve kumaş üretimi, İngilizlerin fabrika ürünleri tarafından tehdit edilirken, 1789 Fransız Devrimi’nden kaynaklanan etnik ayrılıkçı akımlarla başı derde giriyordu. 1827 yılında Rus – İngiliz ve Fransız donanmaları Yunanistan’a bağımsızlık verilmesi istemiyle savaş bile ilan etmeden 57 Türk gemisini batırarak 8000 askerimizi şehit etmişlerdir, ardından 8 Mayıs 1828’de Rusya, Osmanlılara savaş ilan etmiş, savaş sonunda 1830 yılında imzalanan LONDRA PROTOKOLÜ ile İngiltere, Rusya ve Fransa’nın koruması altında bağımsız Yunanistan kurulmuş olup ve ardından Osmanlı’ya sadık olan MISIR VALİSİ MEHMET ALİ PAŞA’da çeşitli uyuşmazlıklar nedeniyle Fransızlarla işbirliği yaparak ordusuyla Osmanlı’nın üzerine yürümüş, tüm Mısır, Suriye, Irak ve Anadolu topraklarını ele geçirmiş; İzmit’e dek dayanmıştı. 
Osmanlı İmparatorluğu dış kışkırtmalarla örgütlenen iç ayaklanmalarla sarsılmış yıkılma noktasına gelmişken, 1835’lerde Ankara’ya gelen İngiliz gezgin Hamilton burada tiftik kumaşı üreten 1000’den fazla tezgahın bulunduğunu yazıyordu.
Osmanlı’nın ayrılıkçı iç ayaklanmalarla ve Mehmet Ali Paşa, İsyanı’yla  bunaldığı 1837de 18 yaşında tahta çıkan İngiltere Kraliçesi Victoria, Fransızlarla işbirliği yapıp İngiliz mallarının Mısır ve Suriye ‘de satılmasını yasaklayan Mehmet Ali Paşa’ya karşı Osmanlı Padişahı II. Mahmut’la 1838 yılında BALTA LİMANI ANTLAŞMASI imzalayarak,  Osmanlı tahtının Mehmet Ali Paşa’nın eline geçmesini önlemek karşılığında İngiliz mallarına uygulanan gümrüğü kaldırtmış ve böylece bir yandan Osmanlı pazarını ucuz İngiliz fabrika kumaşlarıyla doldurarak Türk yerli dokuma sanayisini yok etmeye yönelirken, bir yandan da ham tiftik ve damızlık teftik keçisinin yabancılara satışını önleyen yasakları delmişti. 
Osmanlı’nın sanayisini, ticaretini, dirliğini, düzenliğini bir daha hiç düzelmeyecek şekilde baltalayan 1838 Balta Limanı Antlaşması’ndan sonra, İNGİLİZ ALBAY HANDERSON Ankara’dan seçtiği damızlık tiftik keçilerini Güney Afrika’da özel olarak kurulan İngiliz Çiftliklerine götürmüş, çoğaltmış ve böylelikle 1856’ya gelindiğinde İngiltere, Osmanlı’nın 1838’dek kıskançlıkla koruduğu tiftik kumaşı tekeline son vermiş oluyordu.  
İngilizler bu damızlık tiftik keçilerini alırken Türkmenler “Gâvura damızlık vermek uğursuzluktur” diye padişah fermanına ve zabitlere karşı ayaklandılar. Üç yıl süren direniş kanla bastırılır ve İngiliz’in istediği damızlık Ankara keçileri verilir. 
 Sonuç    
Ankara keçisinin bin yıllık öyküsü gösteriyor ki; Osmanlı, savaş alanlarında askeri ve siyasi yenilgilere uğramadan önce, bilimsel, teknolojik alanda geri kalarak ekonomik- siyasi çöküntüye ve askeri yenilgilere uğratılmış, ÜRETİMDE BUHAR GÜCÜNDEN YARARLANMAYAN OSMANLI SANAYİSİ, UCUZ YABANCI FABRİKA ÜRÜNLERİNİN KARŞISINA, EL YAPIMI YERLİ PAHALI ÜRÜNLERLE DİKİLEMEDİĞİ İÇİNDİR Kİ, YERLİ ÇIKRIKLAR DURMUŞ VE 600 YIL BATI’YA EKONOMİK OLARAK DA ÜSTÜN OLAN OSMANLI ÇÖKMÜŞTÜ. 

 

Faydalanılan Kaynaklar:
Çıkrıklar Durunca ( Sadri Ertem)
Türkiye İtalya İlişkileri (Şerafettin Turan)
Türkiye’nin Siyasi İntiharı (Cengiz Özakıncı)