Brezilyalı ünlü Onkolog Drauzio Varella’nın yaşlılık üzerine yaptığı çarpıcı saptamalar, tıp bilgisinin ötesine geçerek yaşam felsefesine, etik sorumluluğa ve bireysel iradeye uzanır. Dr. Varella’ya göre yaşlanmak, yalnızca biyolojik bir süreç değil, aynı anda yaşama dair bilinçli ve etik bir duruş biçimidir.
Dr. Drauzio Varella, yaşlılığı üç evreye ayırır:
-
60–80 arası “üçüncü yaş”
-
80–90 arası “dördüncü yaş”
-
90 sonrası ise “uzun ömür” evresi.
Bu sınıflandırma yalnızca bir tıbbi ölçüt değildir; aynı anda varoluşsal bir çağrıdır. Dr. Varella’ya göre yaşlılık, gençliğin bittiği değil, bilincin olgunlaştığı bir dönemdir.
Bu bağlamda, etik yaşam ilkesi şunu gerektirir:
“Yaşlılık, bireyin kendi yaşam sorumluluğunu bilinçli olarak taşıdığı bir ahlak evresidir.”
Bu sorumluluk, başkalarına yük olmamak değil, kendi kararlarını, kendin alabilmek demektir.
Bu bağlamda Otonomi, yaşlılıkta etik yaşamın temelidir. Daha açık bir anlatımla otonomi; bireyin veya birimin kendi kurallarını koyma ve kendini yönetme yeteneği ve durumudur.
Dr. Varella'ya göre:
“Nasıl yaşlanacağınızı bilmek istiyorsanız, anne ve babanıza bakın.”
Genetik faktörler önemlidir; ancak bu yalnızca bir olasılık temeli sunar.
Gerçek belirleyici olan, bireyin 50 yaşından sonra gösterdiği etik özendir:
-
Ne yediği,
-
Ne tükettiği,
-
Ne an sustuğu,
-
Ne an öfkesini kustuğu,
-
Ne an paylaştığı,
-
Ne an sustuğu...
Etik yaşam, bedene saygı kadar, zihne de sadakat ister.
Bir başka deyişle “sağlıklı yaşlanmak” yalnızca kolesterolü kontrol etmek değil; öfkeyi, açgözlülüğü ve yalnızlığı da yönetmektir.
Dr. Varella’nın en öne çıkan tespitlerinden biri şudur:
“Eğer gerçekten eğlenirseniz, diyetle ilgili ölümcül günah, kabul edilebilir günah olur.”
Bu açıklama, yalnızca bir beslenme kuralı değil; yaşama karşı etik bir duruş önerisidir.
Modern toplum, yaşlı bireyleri izole ederek disipline ederken, onları yaşamın neşesinden, keyfinden ve paylaşım hakkından da yoksun bırakır.
Etik yaşlanma, yalnız başına değil; insan ilişkileri içinde anlam kazanır.
-
Bir dostla paylaşılan şarap,
-
Bir torunla yenilen dondurma,
-
Komşuyla edilen sohbet…
Bunlar yalnızca anlar değil, etik bağlardır.
Dr. Varella'nın yaşlılıkta öne çıkardığı temel unsur “özgürlük”tür:
“Ne an ve kiminle dışarı çıkacağıma, ne yiyeceğime, nasıl giyineceğime ben karar veriyorum.”
Ancak modern toplumda yaşlı bireylerin özerkliği sistematik olarak ihlal edilir:
-
Çocuklar karar alır.
-
Doktorlar dayatır.
-
Devlet kısıtlar.
-
Toplum susar.
Bu koşullarda yaşlı birey, karar veren değil, karara maruz kalan / boyun eğdirilen birey konumuna itilir.
Oysa etik yaşlanma, özgürlük hakkının sürdürülebilirliğini savunur.
Yaş, aklın değil, bedenin yavaşlamasıdır.
Aklı küçümseyen bir toplum, kendi geleceğini küçümser.
Ne yazık ki bazı devlet yetkililerinden şu cümleleri duyabiliyoruz:
“Yaşlılar uzun yaşadığı için emekli maaşları sürdürülemez duruma geliyor.”
Bu açıklama, yalnızca bir ekonomik analiz değil; bireylerin yaşam haklarına saygısızlıktır.
Bu söylemle:
-
Yaşlılık bir hak değil, maliyet;
-
Emeklilik bir kazanım değil, yük;
-
Yaşam ise bir süre değil, sınırlı bir kâr-zarar tablosu gibi algılanır.
Oysa yaşlılık, bir toplumun ahlaksal eşiğidir.
Bir toplum yaşlısına ne kadar değer veriyorsa, o kadar kendine sadıktır.
Etik yaşam, yalnız bireyin değil, kamusal yaşamın da sorumluluğudur.
Dr. Drauzio Varella'nın felsefesi şunu öğretir:
Yaşlanmak, yavaşlamak değil; daha derin düşünmek demektir.
Etik yaşlanma, ne pahasına olursa olsun yaşamak değil; insanca yaşamaya devam etmektir.
Ve gerçek konu şudur:
Uzun yaşamak değil,
Yaşarken yaşadığını duyumsamaktır.
Bu nedenle yaşlılık, bir “son” değil;
Yaşamın en yalın ve en gerçek yüzüdür.
Ve o yüz; saygı, özerklik ve sevgiyle çevrelendiğinde, etik yaşam biçimi gerçekleşmiş ve o toplumda yerleşmiş olur. Unutulmamalıdır ki bugünün gençleri; yarının yaşlıları olacaktır.