Medeniyet kavramı Türkçe’ye Arapçadan alınmıştır. Bir toplumun, bilim, düşün, teknik, sosyal, kültürel ve sanat yönlerinden eriştiği düzey, bir ulusun maddi ve manevi varlıklarının tümü, eş anlamı uygarlık.
1500 yılından itibaren Avrupa yerkürenin büyük bir bölümünü zapt etti. 18. Yüzyıldan itibaren endüstri devrimini gerçekleştirdi.
Şehir ve kentler kurulmadan önce köy ve dağınık yerleşme mekanları vardı. Halk çiftçilikle geçiniyor, ürünlerini değişerek yaşıyordu. Bu durumda atalarından öğrenilen metotlar, adet, gelenek ve görenekleri nesiller birbirine aktarıyordu. Tek bir meslek vardı, aileden aldığı mesleği devam ettirmek için akraba, tanıdık arasında evlilik yapılıyordu.
Sosyal kontrol ve baskı bireylerin gelişmesine imkân vermiyordu. Anlatılmayan doğa olayları, canlıların üreme mucizesi ancak dinî inançlara göre açıklanıyordu.
Avrupa kıtası küçük krallıklarla idare ediliyor, Katolik inancı, kilise son sözü söylüyordu, katı kurallara uymayanlar cezalandırılıyordu.
Toplum din adamlarının inisiyatifiyle yasalara uymak zorundaydı. Kutsal kitap İncil’i yalnız din görevlileri okuyabiliyordu. Günahlarından arınmak için halk kiliseye para ödemek zorundaydı.
Din görevlisi Dr. Martin Luther 95 tezini yazarak, kiliseyi 1517 yılında uyarana kadar insanlar din ile korkutuluyordu. İncil’i Almanca’ya çevirdi. Doğup yaşadığı küçük şehir Wittenberg’de kısa bir sürede İncil’i okuyan sayısı yüzde yüze ulaştı. Protestan mezhebi ortaya çıkmış oldu.
Epidemi gibi Avrupa ülkeleri İncil’i kendi dillerine çevirdiler, bu nedenle okuma yazma oranı çoğaldı.
Okuyan yazanın beyni gelişiyor, olan yetenekler, zekâ tüm yaşam biçimine, insan ilişkilerine yön veriyor. Yalnız kutsal kitabı herkes okuması için başlatılmıştı. Ama okuma yazmanın önemini hemen kavrayan Martin Luther kentleri idare edenlerin okul yaptırması için çağrı yapıyor. Böylece ilkokul yapımıyla aydınlığa pencere açılmış oluyor.
Johannes Gutenberg’in 1440-1450 yıllarında matbaayı icadıyla okuma yazma tüm Avrupa ülkelerinde yayılıyor. Geçmiş yıllarda denenmiş ama neticelenmemiş icatlar okuma yazmayla devam ediyor. 1769 yılında lokomotif, 1779 yılında itibaren pamuk, yün dokuma, 1844 yılından itibaren lastik teker icadı yaşamı, ulaşımı kolaylaştırıyor.
1879 yılında ampul icadıyla elektrik birçok aleti işletmeyi gündeme getiriyor. Elde edilen ürün ve makineler çeşitlilik kazanıyor.
Ulaşım Avrupa’nın diğer kıtalara açılmasını kolaylaştırıyor. Gezgin sanat işçileri gittikleri kentlerde mesleklerini öğretiyorlar.
Ülkelerin ulaşım yoluyla her yönden birlik olmasını ve birbirlerine yardım etmeyi öğretiyor. Alışveriş çeşitleniyor, akraba evlilikleri azalınca hastalıklar da azalıyor. Yabancıya güven öğreniliyor.
Okuma yazma anahtarıyla dünyayı hükmü altına almayı kendisinde hak gören Avrupa, diğer kıta ülkelerine kendi din ve medeniyetini dikte ediyor.
Araştırılınca görülüyor, ki teknolojide, tıpta her alanda yapılan, geliştirilen buluşlar Asya ve Afrika kıtalarında başlamıştır, yazının icadı gibi. Sümerliler, Mısırlılar, antik diğer medeniyetler yok sayılmış. Tarihini kendi yazmayan ülkelerin tarihi de yazılmamış. Bugün Avrupa müzelerinde en değerli sanat eserleri Asya ve Afrika kökenlidir.
Joseph Henrich, Die seltsamsten Menschen der Welt, Dünyanın tuhaf insanları, kitabında Batı’nın nasıl zengin olduğunu çok sayıda deneme ve grafiklerle anlatıyor.
Avrupa endüstri, teknoloji, tıp ve her alanda reform ve devrimlerle ulaştığı, elde ettiği güç ve enerjiyi diğer kıtalara hükmetme hakkı olarak kullanmaya devam ediyor.
ABD İkinci Paylaşım Savaşı’na kadar Güney, Lâtin Amerika ile ilgilenmiş. Avrupa’yı NAZİ rejiminden kurtardıktan sonra dünya liderliğini ele alıyor. Avrupa’yı arkasından sürüklüyor.
1989 yılında duvarlar yıkılınca Avrupa Rusya ile birlikte hareket etseydi, NATO’ya ihtiyaç kalmayacaktı.
O zaman Avrupa Birliği Amerika’dan bağımsız olsaydı, belki bugünkü savaşlar olmayacaktı. Alman Sol Partinin (Die Linke) teklifi, uyarısı unutuldu. Avrupa silahlanmaya daha fazla bütçe ayırıyor. Savaş yapan ülkelere de silah satarak, savaşların uzamasına sebep oluyor.
Savaşları çıkaran, destekleyen BATI-Amerika ve Avrupa sığınmacı istemiyor. Silahlanma yarışı yapan, iklimin ısınmasına sebep olan endüstri ülkeleri, insanların mülteci durumuna düşmesine seyirci kalmadan, sorumluklarını yerine getirmek zorunda oldukları bilincini kabul etmelidir.
Mustafa Kemal Atatürk bugün hayatta olsaydı, Türkiye ne durumda olurdu? Yüzümüzü BATI’ya dönerken mutlaka hangi BATI/AVRUPA, diye sorar, yalnız Türkiye’ye değil dünyaya yol gösterirdi.
Hoşça kalın!
Kaynak olarak baş vurduğum bu başucu kitabı tez yazacak üniversite öğrencileri mutlaka okumalıdır:
Joseph Henrich, Die seltsamsten Menschen der Welt, Suhrkamp Verlag, Berlin 2022