ABD'de yaşayan akademisyen Taner Akçam'ın son açıklamaları, Türkiye'de uzun süredir bastırılan ya da göz ardı edilen tarihsel konuları yeniden gündeme getirdi. Ancak Akçam'ın bu çıkışları, yalnızca akademik bir katkı olmanın ötesinde, Batı'nın onayladığı "eleştirel bir figür" olarak stratejik bir pozisyonun sözlü dışa vurumu olarak da değerlendirilebilir. Bu durum, Akçam'ı eleştirmekle kalmayıp, eleştiri biçimiyle de alkışlanan bir figür haline getiriyor.
Bugün Batı'da bir Türk entelektüel olarak öne çıkmanın temel formülü oldukça net: Kendi ülkeni, Batı'nın duymak istediği yönde eleştir. Bu bağlamda Taner Akçam, yalnızca cesur bir akademisyen değil, aynı anda "Batı'nın beğendiği Türk"ün somutlaşmış bir modelidir. Akçam, Türkiye'de susturulmuş, bastırılmış ya da yüzleşilmemiş alanlara dikkat çekiyor. Ancak bu dikkat, düşünsel bir meraktan daha çok, genellikle bir mesafeyi, bir sorguyu, dahası bir kuşkuyu içeriyor. Çünkü Akçam'ın sözleri, artık yalnızca bir tarihçinin tespitleri olmaktan çıkıp, stratejik bir pozisyonun politik çağrılarına dönüşmüş gibi duruyor.
Akçam, uzun süredir Ermeni soykırımı iddiaları, Kürt sorunu ve Türkiye'nin yapısal kusurları üzerine yazıyor ve bu yazıları Batı kamuoyunda övgüyle karşılanıyor. Ancak burada sorulması gereken temel bir soru var: Bir entelektüelin meşruiyeti, eleştirdiği ülkesinin iç dinamiklerinden mi, yoksa dışarının beğenisinden mi beslenmeli?
Bu durum yalnızca Akçam'a özgü değil. Türkiye dışına çıkan pek çok entelektüel, uluslararası meşruiyet kazanabilmek için önce kendi ülkesini "suçlar", ardından kendisini "doğruları cesurca söyleyen kahraman" olarak pazarlama yarışına girer. Ne gariptir ki, bu cesaret çoğunlukla yalnızca Türkiye'ye karşı sergilenir. Aynı kişiler, yaşadıkları Batı ülkelerinde sistemik ırkçılık, yerli halkların marjinalleşmesi ya da polis şiddeti gibi konulara neredeyse hiç değinmezler. Bunun nedeni; eleştirelliğin Batı'da belirli konular için teşvik edilirken, bazı konular için "cezalandırılmasıdır". Bu sınırlar içinde biçimlenen bir eleştiri, ne kadar evrensel olabilir?
Akçam'ın son açıklamalarında, Tanzimat Reformları ile günümüzdeki Kürt meselesi arasında bir tür yapısal benzerlik kurduğu görülüyor. Cumhuriyetin "herkes Türktür" söyleminin bir tür eşitsizlik rejimi ürettiğini, Bahçeli-Öcalan hattında bir "yeni vatandaşlık" tanımının geliştirilmeye çalışıldığını savunuyor. Ancak bu analiz, iki temel noktayı göz ardı ediyor: İlki, bu söylemin Türkiye'de hangi meşruiyet zemini üzerine oturduğu; ikincisi ise bu dönüşümün dış dinamiklerle (hangi akıl hocalarınca) ne ölçüde yönlendirildiği.
Kürt sorunu gibi tarihsel derinliği olan bir konu elbette konuşulmalıdır. Ancak bu konuşma, dışarının formatladığı bir anlatı çerçevesinde değil, içeriden kurulan bir demokrasi tahayyülüyle yapılmalıdır. Tersine durumlara; yerli olmayan bir ses, yerliymiş gibi konuşur ve bu da yurttaşlık bağını değil, yabancılaşmayı büyütür.
Ünlü tarihçi Edward Said'in dediği gibi; entelektüel, yalnızca muktedire karşı çıkan değil, aynı anda eleştirdiği yerde kalmayı göze alandır. Diaspora entelektüelliği ise çoğunlukla bu riskten kaçar. Akçam'ın da içinde bulunduğu bu pozisyon, bir tür "güvenli eleştiri alanı" oluşturur. Eleştirilen Türkiye'dir, ama konuşulan yer Washington, Berlin ya da Paris'tir. Bu durumda hangi "hakikat rejimi"nin içinde konuşulduğu, apayrı bir tartışma konusudur.
Taner Akçam, tarihle hesaplaşmanın ve yüzleşmenin önemini vurgularken haklı olabilir. Ancak bu hesaplaşmanın etik zemini, yalnızca Türkiye'ye yöneltilen eleştirilerle değil, yaşanılan ülkeye, sistemik adaletsizliklere ve küresel eşitsizlik yapısına karşı da aynı yüreklilikle söz almayı gerektirir. Tersine durumlarda; eleştirilen şey "Türkiye'nin yapısal sorunları" değil, kendi kariyer planlarının stratejik hedefleri olur.
İşte burada sormak gerekir:
Bugün Taner Akçam Amerika'da bir Kızılderili, bir Latin göçmeni ya da bir siyahi yurttaş adına aynı sözleri söyleyebilir miydi, aynı eleştirileri yapabilir miydi?
Taner Akçam ve benzerleri için son bir söz:
Entelektüel olmak, bir ülkeye karşı değil; dünyanın her köşesinden ortaya çıkan adaletsizliğe karşı durmaktır. Her yerde... Her koşulda... Her ortamda... Herkes için...
*Taner Akçam yazıları ve açıklamaları için bakınız:
-
Medyascope'ta yayımlanan Taner Akçam yazıları
-
The Armenian Weekly, Agos, Al Monitor gibi platformlarda yayımlanan metinler
-
Erkam Tufan, Ruşen Çakır ve Amerikan akademik kurumlarıyla gerçekleştirilmiş video söyleşiler (ör. Boğaziçi Institute, Clark University)
-
Taner Akçam’ın kendi web sitesinde yer alan bildiriler