Bir ülkenin siyasi istikrarını anlamak için o ülkedeki buzdolaplarına değil, kilerlerine bakın. Çünkü orada yalnızca yedek besinler değil, geleceğe yönelik endişe, kaygı, korku bulacaksınız.

Geçenlerde okuduğum Almanya ile ilgili bir haberde; Hükümetin yurttaşlarını “Evde en az bir haftalık yiyecek bulundurun; savaş, kriz, elektrik kesintisi gibi olağanüstü durumlara hazırlıklı olun.” biçiminde uyardığı yazıyordu.

Ne duyarlı, ne soğukkanlı bir uyarı! Ne devlet aklı bir çağrı! Panik yok, bağırtı yok. “Savaş çıkabilir” dedikten sonra istifa eden bir bakan da yok. Ne de olsa orası Almanya; kriz anı bile düzenli.

Oysa ülkemizde; böylesi olağanüstü durumlara ilişkin ne bir uyarı yapılır, ne halka olası sorunlarla ilgili hazırlık yapmaları önerilir. Ansızın "ekmeksiz, susuz" kalabilirsiniz. İşte bu nedenle yaşadığımız ülkeyi, egemenlerini, halka karşı duyarsızlıklarını iyi bildiğimiz için bizler (büyüklerimizden de bu öğütleri alarak yetiştiğimiz için) bir haftalık stok/yedekleme nedir ki en az bir aylık yedekleme yaparız.

Almanya bir olasılık üzerinden endişelenirken; çünkü biz her an olağanüstü durumları gerçeklik gibi yaşarız bu ülkede... Onlar için felaket, bizim için günlük hava durumu:
Dalgalı, yer yer sağanak; gök gürültülü siyasal bir atmosfer.

Bu koşullar bağlamında bizler yalnızca yiyecek mi saklıyoruz?

Kilerde; cam kavanozlarda bakliyat, un, su, temizlik malzemeleri, piller, gaz ocağı tüpleri…

Gerçekteyse her kavanozun içinde başka bir şey var:
Endişe...
Güvensizlik...
Siyasal egemenlere duyulan sonsuz kuşku...
“Ya yarın sabah çıkma yasağı olursa” korkusu...

Çünkü biz bu ülkede her dükkandan önce bankaların kapandığını gördük.
Bir sabah kalkıp “faiz indi” dediklerinde ekmeğin fiyatının zıpladığını gördük.
Kardeş kardeşe kefil oldu, sonra birbirine düşman oldu.
Bir gecede dolar 18’den 8’e düştü ya da tersi oldu; ne yaşadığımızı anlayamadık, yalnızca sessizce izledik.

İşte bu nedenle bu ülkenin halkı; yalnızca makarna değil, endişesini, kaygısını, aklını da saklar kiler raflarında...
Tavan arasına umut, bodruma tedbir, kiler raflarına sessiz bir başkaldırı koyar; her türlü olumsuz koşulda inadına ayakta / yaşamda kalabilmek amacıyla...

Çünkü

Türkiye’de siyasal hava da meteoroloji gibi bir konudur.
Her gün değişir, ama istikrarla değişir.
Bugün “demokrasi” deyip yarın “şükredin hâlâ konuşabiliyorsunuz” denebilir.
Bugün “ekonomi uçuyor” deyip yarın motoru yere düşebilir.
Üstelik kimse de pilot koltuğunda oturduğunu kabul etmez.

İşte bu yüzden, ben dolabımı donatırken, yalnızca aç kalmaktan değil, şaşırmaktan da korunuyorum.
Çünkü şaşırmak, bu topraklarda “hazırlıksız yakalanmak” demektir.
Bu ülkede yalnızca önlem alan değil, önceden önlem almasının gerektiğini öngörebilen yaşamda kalır.

Belki de yaşadığımız bu dönem, “cam kavanozlarda fasulye, pirinç, nohut, bulgur” çağının başlangıcıdır.
Tüketim çılgınlığı içinde değil, dayanışma için yedekleyin.
Yalnızca kendini değil, komşusunu da düşünen, felaketi fırsata çevirmeyen, ama felakete hazırlıklı olanların çağıdır.

Belki de her kavanoz, bir direniştir.
Bir gün elektrikler kesildiğinde değil; vicdanlar kesildiğinde de açılmak üzere saklanmış birer umuttur yedek akçe gibi, yedek besin saklanan cam kavanozlar...

Çünkü biz bu ülkede yalnızca karanlığa değil, suskunluğa da hazırlıklıyız.
Bazen bir kavanoz turşunun içinde bile, bir ülkenin susturulmuş soruları, bastırılmış öfkesi, görünmeyen sabrı da saklıdır.


Not:
Eğer hâlâ bu yazıyı “mideyi korumak için yapılan bir hazırlık” sanıyorsanız, yanılıyorsunuz.
Bu yazı, aklı ve onuru korumak için yazıldı.
O yüzden raflarınıza yalnızca kavanozda besinler değil, gerçekleri de koyun.

Bozulmazlar, neden sakladığınız düştükçe usunuza; sizi her an uyanık tutarlar.