Halkın parasıyla yapılıp, halka para karşılığı hizmet sunan kuruluşların önceliklerinin kamu yararı olduğu söylenemez! Bu gibi hizmet üreten yollar, köprüler, tünel ve hava alanı ile hasta haneler öncelikli olarak küçük bir azınlığa kazandırır ve onun yanı sıra da sadece parası olanlara hizmet eder. Ayrıca, bu gibi yatırımlar ülke için yapılması gerekenlerin ön sıralarında yer almaz. Öncelikli olmayan yatırımların birinci önceliği yandaşlara bütçeden para aktarımıdır. Üstelik bu yatırımların maliyetleri dikkate alındığında, hesaba katılmayan örtük maliyetlerin çok yüksek olduğu görülür! Üçüncü havaalanı dünyada yapılmış olan eşdeğerlerinin çok üstünde paralara mal olduğu görülmektedir. Doğanın tahribi ve ormanların yok edilmesi, yerleşime etkileri, nüfus artışına katkıları, trafiğe getirdiği yükler gibi, saymakla bitmeyecek zararlar söz konusudur. Doğa koşullarının dikkate alınmaması ayrıca maliyetler yüklemektedir. Çöken çatının altında kalan liyakatsizlik ve bilimi dikkate almayan bir zihniyettir!
Hayri Kozanoğlu: “ Hazine garantilerinin uygulandığı diğer bir alan da Kamu Özel İşbirliği (KÖİ) projeleridir. 123 projeyle en yaygın rastlanan Yap-İşlet-Devret modelini, 111 projeyle işletme hakkı devri, 18 projeyle Yap-Kirala-Devret ve 5 projeyle Yap-İşlet modelleri izliyor. KÖİ projelerinde 27,4 milyar dolarlık karayolu, 20,5 milyar dolarlık havaalanı inşaatı, 19,8 milyar dolarlık enerji sektörü yatırımı vardır. Yap-Kirala-Devret modeliyle ise 11,6 milyar dolarlık sağlık projesi finanse edilmiştir. İşletme hakkı devri modeline gelince ise 57,8 milyar dolar havaalanı, 20 milyar dolar enerji, 2,9 milyar dolar liman, 2,8 milyar dolar yat limanı projesi bu kategoride yer alıyor. Daha küçük projelerin de katılmasıyla 165 milyar dolarlık bir KÖİ portföyü bulunduğu anlaşılıyor.

Tüm bu risklere yeni eklenen bir boyut da kur korumalı mevduat ve dövizden-altından dönüşümlü TL mevduattır. TL’nin döviz karşısında değer kaybının baz alınan faiz oranını aşması halinde, vergi yükümlüsü sade yurttaşın cebinden Hazine-Merkez Bankası üzerinden yeni yükümlülükler doğuracaktır.”
Bir yerde yoksullaşma var ise, orada zenginleşenlerde vardır. Yoksullaşma hızlandığında, toplumun küçük bir kesiminin hızla zenginleştiği görülür. Derin yoksulluğun öteki adı açlıktır. Açlık tüm ülkede hızla yayılıyor. İnsanlar Pazar atıklarından karın doyurmaya çalışıyor ise; insanlık çok şey kaybetmiş demektir.
Sonuçlarını göre göre, aynı hatayı tekrarlayarak farklı sonuçlar beklemek; gören anlayan ve düşünen insanlara hakarettir. Algılayan insan demiyorum, algı yetisine sahip hiçbir varlık, olumsuz sonuç veren davranışları tekrarlamaz! Görülen tüm olumsuz sonuçlara karşın yanlışlarını tekrar etmek, ancak kasıtlı bir eylem olabilir. Bir atalar söylemimiz der ki; “Kör bile aynı kuyuya ikinci kez düşmez!”
Tahmin ettiğimiz gibi; bilmediğimiz değil, istemediğimiz şeyler oluyor. Ve biz her olumsuz tekrardan sonra kan kaybediyoruz(!) Faiz düşürülünce döviz artıyor, üretmiyoruz ama tüketmeye devam ediyoruz. Tükettiğimiz şeyleri(içeride üretebilecekken), dışarıdan alıyoruz. Aynı zamanda ürettiğimiz şeylerin ham maddesini ve yarı mamulleri dışarıdan alıyoruz. Paramızın değeri düşürülünce, dışarıdan aldığımız şeyler için daha çok para ödüyoruz. Asgari ücret ülkede, normal ortalama ücrete dönüşmüş. Ücretler artmıyor ama fiyatlar artıyor(!) Bu gidişle kıtlık ve açlık kaçınılmaz gibi gözüküyor. İş adamları geleceği göremedikleri için sipariş almadığı gibi sipariş de vermiyor.  Böyle giderse, önce durgunluk ve sonra da kıtlık kaçınılmaz hale gelebilir.
Yapılması gereken, hızla eldeki mevcutları devreye sokarak bir üretim seferberliği yapmaktır. Ülkede ekilmedik bir karış toprak bırakılmamalıdır. Bu yeter mi? Hayır, yetmez. Aynı zamanda; Merkez Bankasını gerçek anlamda özerkleştirmek ve işleyişine karışmamak, yargıyı bağımsız hale getirmek, Devlet Planlama Teşkilatını yeniden kurmak ve bütün bunları gerçekleştirirken kesinlikle liyakate dikkat etmek!