Katılımcı demokrasinin en alt basamağında kadın olmak ve eşitliğin sandıkla sınırlandığı bir ülkede yaşamak...
Türkiye'de kadınların siyasal temsili sorunsalı, yalnızca istatistiksel bir eksiklik ya da yetersizlik değil; aynı anda yapısal bir demokrasi sorunudur. Cumhuriyet'in ilk yıllarında kazanılmış seçme ve seçilme hakkı, ne yazık ki bugün henüz gerçek temsile dönüşememiştir. Özellikle yerel siyaset sahnesinde kadınlar, yalnızca görünmez değil; aynı anda "bilinçli" olarak dışlanmış aktörlerdir. Temsili demokrasinin en doğrudan uygulanabildiği yerel yönetimlerde bile, kadınların yokluğu bir bakıma meşrulaştırılmış bir duruma gelmiştir.
Örneğin Ege’de demokrasi, kadınlar için neden yarım kalıyor?
Ege Bölgesi, tarihsel olarak özgürlükçü ve demokratik değerlerin filizlendiği bir coğrafya olarak anılır. Ancak bu tarihsel miras, yerel siyasette kadınlara görünürlük ve karar gücü olarak yansımamaktadır. 2019 yerel seçimlerinde Türkiye genelinde 1.389 belediye başkanından yalnızca 40’ı kadındı. Ege’de ise, kadın belediye başkanı sayısı tek haneli rakamlarla ifade edilmeye devam ediyor. Bu tablo, yerel demokrasinin yalnızca “temsili” değil, aynı anda tekil ve eril bir iradeyle sınırlı olduğunu gösteriyor.
Eril siyaset bir kültürdür: Kadını dışlamakla başlar, susturmakla sürer.
Kadınların siyasete katılımı önündeki engeller yalnızca niceliksel değil; daha derin ve normatif bir yapıya sahiptir. “Siyaset erkek işidir” söylemi, yalnızca kültürel bir kalıp değil, aynı anda kurumsal yapılanmalar tarafından da desteklenen bir erkek egemenliğinin yeniden üretim aracıdır. Parti içi ön seçimlerde, aday listelerinde, ilçe örgütlerinde ve yerel meclislerde kadınlar ya görünmezleştirilir ya da süsleme unsuru gibi / göstermelik olarak vitrine yerleştirilir.
Kadınlar neden daha az aday gösteriliyor?
Siyasi partiler, kadınları yalnızca oy potansiyeli üzerinden değerlendiriyor. “Kazanamayacağı yerden aday gösterme” stratejisi, gerçekte bir çeşit kurumsal mobbingdir. Bu türden uygulamalarla; kadınların siyasal alanda tutunması değil, yıpratılması hedeflenir. Kadınlar ayrıca kampanya bütçelerine erişim, medya görünürlüğü ve saha güvenliği açısından da erkek adaylarla eşit koşullarda yarışamaz.
Tüm bu eşitsizliklere rağmen Ege’de kadınlar direniyor. Hem bireysel hem örgütsel olarak seslerini yükseltiyorlar. Kadın kooperatiflerinden yerel kadın meclislerine, çevre örgütlerinden bağımsız adaylıklara kadar birçok alanda alternatif siyaset modelleri geliştiriyorlar. Aydın’da, Muğla’da, İzmir’in bazı ilçelerinde kadın belediye başkanlarının yürüttüğü sosyal politikalar; yalnızca hizmet sunumu değil, aynı anda feminist bir yerel yönetim anlayışının gerçekleştirilebileceğini
Kadın belediye başkanlarının öncülüğünde kurulan "gerçi yine bir kadın belediye başkanının yönetimde olduğu Didim'de böylesi uygulamaları göremesek de" Egeli pek çok belediye; kadın danışma merkezleri, şiddet önleme yapılanmaları, ekolojik duyarlılığa dayalı yerel kalkınma projeleri ve eşitlik birimleri, yerel demokrasiyi yalnızca yönetmekle değil dönüştürmekle ilgilendiklerini kanıtlıyor.
Siyasal partilerdeki cinsiyet kotaları, eğitimler ve kampanyalar önemli olsa da tek başına yeterli değildir. Çünkü sorunun kaynağı, sayısal eksiklikten çok daha fazlasıdır: Siyasal kültür eril olduğu sürece kadınlar sisteme ancak ayak uydurarak / erkek gibi siyaset yaparak katılabilir. Oysa temel sorun, kadınların sisteme uyum sağlaması değil; sistemin kendisinin eşitlik temelinde yeniden yapılanmasıdır. Bu da yalnızca kadınların değil, tüm toplumun zihinsel dönüşümüyle olanaklıdır.
Siyaset kadınla değil, kadınca yeniden kurulmalıdır.
Kadınların siyasete katılımı yalnızca bir temsiliyet sorunsalı değildir. Aynı anda siyasal alanın yeni bir etik, yeni bir dil ve yeni bir duyarlılıkla yeniden tanımlanması demektir. Kadınlar yalnızca meclis salonlarına değil, aynı anda kararların şekillendiği arka odalara da girmelidir. Yerel siyaset, kadınların yaşam deneyimlerini, bakım emeğini, toplumsal duyarlılığını karar süreçlerine yansıtabilmelidir.
Çünkü demokrasi kadınsız eksiktir, demokrasi yerelden genele, oradan da evrensele yayılmalıdır elbette ki kadınlarla birlikte...
Kadınların yerel siyasette daha çok yer alması; yalnızca onların hakkı değil, aynı anda toplumun adaletle ve eşitlikle yönetilmesinin de en temel koşuludur. Ege’deki kadın savaşımı, bu anlamda umut verici bir örnek sunmaktadır. Ancak bu savaşım yalnızca birkaç kadının omzuna yüklenemez. Siyasal partilerden sivil topluma, seçmenden medyaya kadar herkesin sorumluluğu vardır.
Yerel demokrasinin kadın eliyle dönüşmesi, yalnızca kadınlar için değil, herkes için daha yaşanabilir, daha duyarlı ve daha adil bir kent yaşamının önünü açacaktır. Unutmayalım: Demokrasi yalnızca seçimle değil, katılımla; katılım ise ancak eşitlikle olanaklıdır.