Enflasyon, mal ve hizmetlerdeki fiyat artışlarıdır. Fiyat dendiği zaman, düzenli ve sürekli gelirler gelir akla. Bu, insan onuruna yaraşır bir yaşamı sürdürmek için gerek duyulan miktardır. Asgari ücret ise, bir ailenin geçimini sağlamaya yetebilecek ücrettir. Şimdi ülkemizde aldığı ücretle geçinenlerin oranı, %’55, e ulaşmıştır. Yani toplumun kahir ekseriyeti, asgari ücretlilerden oluşmaktadır. Toplumun büyük kesimi yoksullukta eşitleniyor…
Şimdi gelelim asıl konumuza. Enflasyon kimi ezer? Bu sorunun en kısa cevabı; enflasyon, emeği ile geçinenleri ezer. Ezme olgusu, özneye dıştan uygulanan basınçtır. Bu istenmeyen basınç, alışılmış yaşamları etkiler. Dengenin bozulması, etkinin gücünü ve ezmenin düzeyini gösterir. Sorunu yaşamsal bir örnekle açmaya çalışalım. Ekmek, dar gelirlilerin temel besin kaynağıdır. Aynı zamanda da fiyat artışlarının temel göstergelerinden biridir. Aralık 2021’de asgari ücret 2825 TL ve ekmek 2 TL idi. Asgari ücretli bir vatandaşımız bu maaşıyla, 1412 ekmek alabiliyordu. Temmuz 2022 tarihinde asgari ücret 5500 TL ve ekmek fiyatı da 5TL oldu. Bu zorunlu süreçte emekçi kardeşlerimizin alabildiği ekmek sayısı 1100’e düştü(!) Yani 2021’in aralık ayı ile, 2022’nin temmuz ayı arasındaki ekmek kaybı tam 312 adet oldu(!) Belirtilen süredeki ekmek kaybı 312’dir. Bu örnek fiyat artışlarını, satın alma gücünün azalmasını yani, geçim koşullarının zorlaştığını göstermektedir! Aynı zamanda emeği ile geçinenlerin, enflasyonun altında ezildiğini de göstermektedir.
Fiyatlar genel olarak neden kontrolsüz olarak artar(artırılır)? Genel kural, ürünün az(arz), talebin çok olduğu ortamlarda fiyatlar artar. Burada iki önemli unsur var; arz ve talep. Ürünün az, tüketicilerin(talep) fazla olduğu ortamlarda fiyatlar artar. Genellikle ürünün varlığı, planlı üretimle ilişkilidir; bunu ihtiyaçlar belirler. İhtiyaçların karşılanmasında yönlendirmeler olabilir. Aşırı para(basma) arzı da enflasyona neden olur.
Üretim en az bir, genelde birden fazla girdiye gereksinim duyulan bir etkinliktir. Bu üretim girdilerindeki fiyat artışları otomatik olarak ürün fiyatına yansır. Üretimde kullanılan hammaddeler (mamul veya yarı mamul) öz kaynaklardan karşılanırsa, genel fiyat düzeyleri yüksek olmaz. Girdiler dışarıdan dövizle alındığı zaman, fiyatını da onlar kendi koşullarının gerektirdiği biçimde belirlerler. Bu belirlemede farklı tercihler belirleyici olabilir.
Hammaddeler üretimin olmazsa olmazlarıdır. Hammadde her katkı aldığında (katma değer) değeri artar. Bunun için, artı değer yaratan bilgi ve teknolojilere gerek duyulur. Teknolojini gelişimi tamamen gereksinimleri gidermeyi temel alan eğitimlerle gerçekleştirilebilir. Yıkıcı silah teknolojileri hariç(!)
Köy enstitüleri bunun ön adımı idi. Emperyalist dış güçler ve yerli gerici iç güçler, bu insanlık yararına başlatılan eğitim girişimini el birliği ile boğdular(!)
Enflasyon aslında örtük veya açık olarak uygulanan bir sınıfsal tercihtir. Bir yandan servetin hızla el değiştirmesine, öte yandan sermaye ve türevlerinin belirli ellerde birikmesine neden olur. Doğal gibi gözükmesine karşın, hiç masum olmayan yıkıcı bir eylemdir! Bir avuç zengin büyük olanaklara kavuşurken; yığınlar, yaşamın her alanında hızla yoksullaşırlar. Yığınların kayıpları, tasarlandığı gibi bazı merkezlere akar. Yığınsal kayıplar, sonuçları itibariyle; sahip olunan varlıkları aşındırır, yaşamın yönetimine katılımları engeller. Bu olumsuz süreçler doğalmış gibi gösterilmek ve benimsetilmek istenir. Bunun için toplumsal rızayı, din adına hareket eder gibi gözüken ve dinden çıkar sağlayanalar gerçekleştirir. Bu noktada ruhbanların çıkarları ile egemenlerin çıkarları kesişir.
Sözün özü şu; tasarlanmış fiyat artışları, yalınkat ve arkasız insanları ezer!
Yaşamak kolay mı sanki, sevgiye saygı duysan bile…
Sel devirir, yel savurur; gelen vurur, giden vurur!