27 Haziran 2025 günü kamusal alandan aldığımız duyumlara göre; Türkiye’nin İlk İklim Kanunu TBMM’de Görüşülmeye Başlandı.
Bir varmış bir yokmuş... Eskiden "karbon ayak izi" denen şey, Ayaklı Gazete'de bir dedikodudan ibaret sanılırdı. Oysa şimdi, TBMM'nin o kutsal koridorlarında, karbon ayak izinin ta kendisi değil de, onun etiketleme yönetmeliği konuşuluyor. Şükürler olsun ki, ayak izini bile etiketleyip satacak bir "ileri görüşlülüğe" sahibiz!
"Türkiye’nin ilk İklim Yasası" diye anons edilen bu yasal metin, kağıt üzerinde tam bir uygarlık nişanı! Paris Anlaşması’na imza atmış, ama kömür madenlerini kapatmaya bir türlü kıyamamış bir ülke olarak, dünyaya bir duyuruyoruz: "Bakın biz de küresel ısınmayı tanıyoruz... Hem de tam 39 yepyeni kavramla!"
Karbon kredisi var, ETS var, Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması var... Var oğlu var! Buna karşın Soma’da ya da Zonguldak’ta o eski kömür ocaklarından kara duman bugün bile çıkıyor mu? Çıkıyor. Canı sağ olsun. Artık o dumanın gömülü emisyonunu bilimsel yöntemlerle hesaplayacağız. Oh ne ala!
Rapordan Rapora, Planlardan Planlara
Her ilde valiler yerel iklim planı hazırlayacakmış. Belediyeler mi? Onlar zaten doğuştan plancı. Malum, plan dediğin ülkemizde kutsaldır: Beş Yıllık Kalkınma Planı, On Yıllık Vizyon Planı, Mega Proje Planı... Şimdi bir de gururla söyleyelim ki yerel iklim planımız oldu!
Peki bu planı uygulamak için yeterli kaynak var mı? Burası biraz "muamma." Aman ne gam? Çünkü bizde plan, uygulamak için değil, sürekli yenisini yazmak içindir, sanki bir çeşit edebi eser! Bir plan biter, bir proje başlar, proje biter, hop yeni plan gelir. Bu döngüyle karbon emisyonu azalır mı? Kim bilir ? Ama rapor/yazanak dağları yükselir, orası kesin.
Başkanlıktan Başkanlığa, Kuruldan Kurula
İklim Değişikliği Başkanlığı kuruldu, Karbon Piyasası Kurulu kuruldu. Anlaşılan kurul kurmak, iklimi gerçekten korumaktan çok daha kolay. Peki bu kurullar kuruldukça iklim değişikliği kendiliğinden duracak mı? Elbette hayır. Ama her kurul bir rapor yazacak, o rapor bir arşive kalkacak, sonra arşivde usulca sararıp tozlanacak. Bu arada, Karbon Piyasası Kurulu’nda sivil toplum temsilcisi var mı? Yok. Akademi? O da yok. Enerji lobisi? Sorar gibi oldum, gerek yok, çünkü onlar kendiliğinden içeride...
Ceza Dedikleri Şey: Bir Tür Hukuki Komedi
Yasaya bakınca cezalar fena değil, rakamlar büyük: Sera gazı raporunu geç teslim edene beş milyon lira ceza! Ozonu inceltenlere 2,5 milyon. Etiketlemesi eksik olana 120 bin. Muhteşem! Peki bu cezalar fiilen tahsil edilecek mi dersiniz? Türkiye’de çevre cezaları genellikle ödenmez, ötelenir, itiraz edilir, indirime tabi tutulur. En son da bir af rüzgarı eser, hepsi silinir. Bizde cezadan değil, af gelene kadar durumu idare etme zekâsından korkmak gerekir.
Gerçekten Bir Dönüşüm Mü? Yoksa Bir Gösteri Mi?
İklim Yasası bir ilk midir? Kesinlikle. Geç mi kalmıştır? Fena halde. Etkili olur mu? Yeter ki kağıtta yazılı kalmasın. Ama unutmayalım: Yasalar gerçek dünyada, iktidarın madencilik ihaleleriyle, sanayi lobisiyle, mega projeleriyle, o dizginsiz beton iştahıyla çatıştığı anda anlam kazanır.
Kömürden çıkış takvimi olmadan, fosil yakıta bağımlılık bitmeden, adına ne dersen de, iklim değişmez. Nokta.
Sonuçta bu yasa “biz de dünyaya ayak uyduruyoruz” demek için iyi bir vitrin. ETS, SKDM, karbon kredisi... Hepsi dünya pazarına yollanmış şık birer mektup. Ama esas soru şu: Bu yasayla kömür bacasından çıkan duman azalacak mı? Orman kesimi duracak mı? Yerel halk, göstermelik değil, gerçekten planlara ortak edilecek mi? Yoksa yine arşive yeni bir "vizyon belgesi" mi eklenecek?
Duman çıkmadıkça yanmaz derler... Bizde ise tam tersi bir durum var gibi: Duman çıkar, kanun gelir. Kanun çıkar, yine duman çıkar.
Kıssadan hisse: İklim Yasası önemli bir ilk adımdır, evet. Ama bu topraklarda temel sorun, bir yasanın yalnızca sözde kalan ilkeleriyle değil, o ilkeleri uygulamaya koyup, koymamakla ölçülür.
Zeytinlikler Talan, İklim Yasası Yalan
Bakın, bu ülkede "iklim" dediğin şey bazen Aydın'ın köylerinde, Marmaris’te, Akbelen’de, Kazdağları’nda zeytin ağaçlarının dibine kadar giren dozerlerin kepçesiyle ölçülür. Hani derler ya, zeytin dalı barıştır diye... Bizde zeytin dalı, madencinin dozerine barikat olur — ama o barikatı da bir gece ansızın aşarız.
Sonra ne olur? Ankara’da vekiller “İklim Yasası” der, “Sıfır Emisyon” der, “Karbon Piyasası” der. Kağıt üstünde "net sıfır," kırsal alanlarda, zeytin bağlarında ise tam istila... Arada kalanlar da yerel yetkililerin “yerel plan” dosyasına usulca yerleşir.
Ne diyelim? Bu topraklarda iklim adaleti, önce zeytinliklerin kökünde başlar. Ve sen, kömür madenine alan açmak için zeytin yasasını, orman yasasını deliyorsan; bir yandan da Paris Anlaşması’nın İngilizcesiyle madde yazıyorsan... İşte o koşullarda bu halk sorar:
“İklim Yasası mı? Yoksa koskoca bir yalan mı?”
Zeytin dalından kömüre, dereden HES’e, yayladan ranta... Bu ülkenin gerçek iklimi, yasa metinlerinde değil, kesilen ağacın kütüğünde yazılıdır.
Belki de bu ülkenin en gerçek iklim planı, köylünün zeytinliğine giden yolun başında tutulur. Oraya dozer giriyorsa, ister karbon kredisi de, ister ETS de... Gerisi yalnızca bir masaldır.
*Bir açıklama: "ETS"nin açılımı Emisyon Ticaret Sistemi (Emissions Trading System)'dir.