Türkiye'nin öncelikli sorununun enflasyon olduğunu söyleyen TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Sönmez, “Yüksek büyümenin toplumsal refah yaratması beklenirken, gelir dağılımında yaşanan adaletsizlik ülkemizin öncelikli sorununun enflasyon olduğunu gösteriyor” dedi.
Yüksek enflasyonun yoksullaştıran bir büyüme yarattığına işaret eden Sönmez, “Sadece ekonomik değil toplumsal ve sosyal sorunlara da neden olan enflasyon, toplumun refah düzeyini aşağı çekerken, üretim çarklarında ciddi bir ivme kaybına yol açıyor” diye konuştu.
Hayat pahalılığı ve satın alma gücünde yaşanan azalmanın, ekonomik ve toplumsal anlamda çalışma barışı başta olmak üzere olumsuz sonuçlar yaratabileceğini hatırlatan Sönmez şunları söyledi; “Dünya, enflasyon ile ekonomi bilimi çerçevesinde mücadele ederken, ülkemiz maalesef uyguladığı yöntemler ile ciddi olarak ayrışıyor. Karar vericilerin artık daha aktif, akılcı, yaratıcı ve bilimsel politikalar üretmeleri kaçınılmaz görünüyor.”
Büyüme doğadaki en doğal olguların görünür ve hissedilir sonuçlarıdır. Buna biz çoğalma diyebiliriz. Doğanın doğal olguları kültürel katkılarla, yararlı ve üretken bir hale dönüştürülebilir ve adil paylaşımla taçlandırılabilir. Bu nedenle büyümenin kültürel boyutu göz ardı edilmemelidir. Büyümeden sağlanan yararlardan tüm varlıklar payına düşeni almalıdır. Büyümenin eğilip bükülmesinde sınıfsallık ve bireysellikler, ondan yararlanacak olanları olumsuz olarak etkileyebilir.
Ekonomi biliminin bir alt disiplini olan büyüme, planlı kalkınmanın manivelasıdır. Büyümenin hangi yol ve yöntemlerle gerçekleştirileceği ise, bir siyasi tercihtir. “Enflasyonla mücadeleyi değil, büyümeyi tercih ettik(!)” söylemi ile; “Büyümeden dar gelirliler hariç, her kesim payını aldı(!)” söylemleri sınıfsallığı göndere çekiyor! Toplumda dar gelirliler dışında olanlar kim? Ayrıcalıklı yönetenler ve çok maaşlı üst düzey bürokratlar(!) Müteahhitler, al-sat aracıları. Akılcılıkla bağdaşmayan ve önceliği olmayan yatırım ve üretimleri yapanlar.
Bir ülke yağmalanıyorsa, kaçınılmaz olarak yağmacılar zenginleşir. Hiçbir yağmacı; hak, hukuk ve adaletin gözetilmesini istemez. Süleyman Demirel bu konuyu şöyle vurgulamıştır: “Silah satan barış ister mi? İlaç satan sağlık ister mi? Din satan ilim ister mi? Hırsız olan hukuk ister mi?” Bu nedenlerden ötürü, baskı ve şiddet gündeme getirilir(!) Bir ülkede yağmacılardan hesap sorulamıyorsa ve onlara dur denemiyorsa; bunun birinci dereceden sorumlusu yargı kurumları ve bazı duyarsız yargı mensuplarıdır. Bu durumun sürmesinden yana olanlarda türedi zenginlerdir. Kültürsüz sermayenin saldırgan olduğu unutulmamalıdır!
Büyüme bir yıllık süre boyunca yapılan iktisadi faaliyetlerin toplamıdır. Üretim, tüketim, yapma, yıkma, değer üretici faaliyetler, faiz ve krediler, iç ve dış borçlanmalar…Bu faaliyetler bilimsel yöntemlerle; ihtiyaçlar ve toplumsal yarar dikkate alınarak yapılmalıdır. Büyümeler, adil paylaşımlar yapılarak toplumsal refahın artışına, dolayısıyla toplumsal mutluluğu artıran bir etken olabilir.
Bölüşüm adil olmazsa, büyümeden küçük bir azınlık yararlanır. Küçük azınlık büyürken; büyük çoğunluk yoksullaşır. Büyüme eşliğinde yoksullaşma böyle bir garabettir!
Büyüme pastasının kadrolu paylaşımcıları, paylarını artırmak için pastayı büyütmeye çalışırlar. Pandemi sürecinde devlet desteği yerine esnafa kredi verilmesi böyle bir faaliyettir. Geri dönüşü kuşkulu krediler, yoksullardan zenginlere sermaye transferini hızlandırmaktadır! Yandaşlar aracılığı ile gerçekleştirilen bir kısım yatırımlarda aynı kapsamda değerlendirilmelidir.
Planlı ekonomiye dönüş acil görev olarak karşımızda durmaktadır. Sorumluluk duygusu taşıyanlar görevden ve hizmetten kaçınmamalıdır.