Algı ve hassasiyetlerin yığıştığı olay ve olgular, ulusal istencin en yoğun olduğu anlardır. Bu olay ve olguların tepe yaptığı tipik örnekler vardır. Ulusal kurtuluş süreci, kuruluş aşaması ve dini veya milli bayramlar. Normal koşullarda ise; eğitim, sağlık ve soysal güvenlik sorunlarının çözüldüğü ve harcanabilir gelirin yaklaşık olduğu (adil gelir dağılımı ve vergilendirme) yapılarda ulusal istenç sapmaları asgariye iner. Harcanabilir geliri kısaca açımlarsak; çok kazananlardan çok, az kazananlardan az ve asgari ücret altında gelire sahip olanlardan hiç almayarak harcanabilir gelir makasının açılması engellenebilir. Hatta bu konumda olan vatandaşlar için pozitif ayrımcılık uygulanabilir. Hiçbir geliri olmayan kişilere de vatandaşlık geliri ödenir. İşte o zaman ulusal istenç sapmaları o ölçüde azalır. Yani paylaşılan şeyler ne kadar çok ve adil ise, ulusal istenç o oranda artar. Milli irade, aynı düşünenler topluluğundan oluşmaz. Milli irade, tüm farklılıkların yok sayılmadığı fakat gözetildiği bir uzlaşılar bileşkesidir! Zaten tek sesli bir milli irade olmaz. Bu nedenle sınıfsız toplum yakıştırması tam anlamıyla bir safsatadır!
Grevlerin ertelenmesi yasal dayanaktan yoksun olamaz. Bu konuda sendikacılar, grev kararlarının usulüne uygun ve yasal olduğunu, grev erteleme veya yasağının, anayasaya aykırı olduğunu iddia etmekteler.
6356 Sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu, Madde: 63’e göre:
“Karar verilmiş veya başlanmış olan kanuni bir grev veya lokavt; genel sağlığı veya milli güvenliği, büyükşehir belediyelerinin şehir içi toplu taşıma hizmetlerini, bankacılık hizmetlerinde ekonomik veya finansal istikrarı bozucu nitelikte ise Cumhurbaşkanı bu uyuşmazlıkta grev ve lokavtı altmış gün süre ile erteleyebilir. Erteleme süresi, kararın yayımı tarihinde başlar.”
Milli Güvenlik olgusunu biraz açımlayalım: Kendisini güvende hissetmesi gereken tüm bireyleri, ayrımsız ve eşitlik kuralına uygun biçimde kucaklaması ve kavramaasıdır.MG öncelikle içerideki birlik ve beraberliği temel almalıdır. Farklılıklarına rağmen, birlikte yaşama iradesi gösteren yaklaşımları temel almalıdır. Uzlaşabilen farklılıklar toplumlar için güç ve güvencedir. İçteki birlik ve beraberliğin sürdürülebilmesi için, dış ilişkilerde içeride belirlenmelidir. Bu olgunun en tipik örneği; “Yurtta sulh, cihanda sulh” ifadesidir.
MG olgusu, bir noktada temel hakların güvencesi olarak gözüküyor. Bu nedenle, yaşama ilişkin temel haklar güvenceye alınmalıdır. Çoğunluk söylemi her koşulda adil çözüm anlamına gelmez. Çoğunluğun anlamlı ve tutarlı olabilmesi için; en az kendi hak ve menfaatleri kadar, azınlık haklarının da güvenceye alınması ile sağlanabilir. Bu noktada şu gerçeği irdelemekte yarar var. MG dendiği zaman, akan suların durduğu sonucu çıkarılmamalıdır. Tamda bu noktada insan gerçeği devreye girer. İnsanlara ilişkin hiçbir karar tartışılamaz değildir. Bu nedenle tüm kararların içeriğine bakmak gerekir. Söz konusu karar kimleri nasıl etkiliyor ve bu karar kamu yararını gözetiyor mu, ülke için gerekli mi? Bu açıdan bakıldığı zaman ülkemizin yeraltı zenginlik kaynaklarının işgalci mantığı ile yağmalatılması hiçbir koşulda ülkemizin yararına değildir! Madenlerimizin yer altında olması bugünün ve geleceğin güvencesidir. Bu varlıklar bir avuç çıkarcının yararlanması için değil, tüm halkımızındır. Anlamsız ve gereksiz olarak yağmalatılan madenler, tartışmasız olarak ülkenin kaybıdır. İşte tamda bu noktada MG devreye girerek, kamu yararına kararların üretilmesi gerekir.
MG’ in temelinde kamu yararının olması gerektiği unutulmamalıdır. Ayrıca, yaşama ilişkin temel haklar kamu yararının omurgasını oluşturmaktadır. Temel haklar, yaşamın olmazsa olmazlarıdır!
Doğrudan veya dolaylı olarak bu ülkede yaşayan bireyleri ilgilendiren her olay, milli güvenliğimiz ile ilgilidir. Örneğin; rüşvet olayı, doğrudan MG in konusudur. Rıza Zerap olayında birileri ile ilgili rüşvet iddiaları gündeme gelmeseydi; İran ile yasal yollarla ve kuralına uygun biçimde ticaret yapılsaydı; bundan tüyü bitmedik yetimler dahil, tüm vatandaşlarımız yararlanacaktı. Yatırım tercihleri de doğrudan MG sorunudur. Sınırlarımızın “yolgeçen hanına” döndürülmesi açıkça bir MG sorunudur. Faiz kararı da bir MG sorunudur. Mevduata düşük faiz uygulaması doğrudan tasarruf kararlarını etkilemektedir. Vatandaş, sürekli olarak ve kontrolsüz biçimde fiyatı artan mallara yönelerek tasarruf edebileceği miktarları harcamaktadır. Bu olay bir fasit döngüyü başlatarak fiyatların tırmanmasına neden olmaktadır(!) Peki, bu bir MG sorunu değil mi? Eğitim, sağlık ve güvenlikle ilgili sorunlar, doğrudan MG in sorunudur. Milyonlarca yabancının, ülkemizi bir geçiş ülkesi olarak kullanması, bazı şehir ve bölgelerimizin sığınmacı işgalinde olması bir güvenlik sorunu değil mi? Sığınmacıları kayıt dışı olarak çalıştıran fırsatçılar kazanacak diye, halkımızın bu haksız ve gereksiz yükü çekmek zorunda mı? Uyuşturucu kullanımının ilkokullara kadar inmesi çok önemli bir güvenlik sorunu değil mi?
Bu noktada sorunun sınıfsal olduğu görülüyor. Sermaye sınıfı ve ruhbanlar, ilk kurtarılacaklar kümesinde yer alıyorlar. Emekçilerin yolları çıkmaza çıkarken, sorun olarak dikkate alınmıyor(!) Toplumun olmazsa olmazları arasında olmasına karşın, yok sayılan veya görmezden gelinenlerle birlikte bir MG ortaklığının olabileceği olası gözükmemektedir!