Çağ­daş ve uygar dev­let­ler, ana­ya­sa ile baş­lar. Ya­zı­lı me­tin­ler, mad­de­ler, mül­ki­yet hak­kı­nın kut­sal­lı­ğı, ka­mu­sal ala­nın sı­nır­la­rı… Her şey kâğıt üs­tün­de­dir. Ama Or­tak­ya’da ne tapu var­dır, ne de tüzük. Çünkü orada yaşam, bir söz­leş­me­den değil; bir söz­den doğar.
Söz... Antik top­lu­luk­la­rın, do­ğay­la kur­du­ğu en eski bağ... Ağaç­la ko­nu­şan, dağa ad veren, nehre dua eden in­san­lar; mül­ki­ye­ti bil­mez­di. Onlar bi­lir­ler­di ki bir ağacı “sa­hip­len­mek”, onu öl­dür­mek­tir.
Çünkü sahip ol­du­ğun şeye artık so­rum­lu­luk değil, hak gö­züy­le ba­kar­sın. Oysa Or­tak­ya’da hak değil, iliş­ki te­mel­dir.
Or­tak­ya, hu­kuk­tan önce hu­ku­kun ön­ce­si­ni dü­şün­me­ye ça­ğı­rır bizi. Bir ana­ya­sa ol­ma­dan önce ne vardı? Bir­bi­ri­mi­ze ver­di­ği­miz söz... Bir­bi­ri­mi­ze duy­du­ğu­muz güven... Belki en önem­li­si; do­ğa­ya du­yu­lan utan­ma duy­gu­su... Çünkü onu kir­let­ti­ği­miz­de değil, ona iha­net et­ti­ği­miz­de uta­nır­dık.

Bugün so­kak­ta yü­rür­ken bas­tı­ğı­mız kal­dı­rım taş­la­rı bile mül­ki­yet­tir. Be­le­di­ye­nin­dir. Be­le­di­ye­ler yurt­ta­şa hiz­met sunar ama do­ğa­ya değil... Oysa doğa, ana­ya­sal yurt­ta­şı değil; doğal yurt­ta­şı tanır. Çünkü Or­tak­ya'da "doğa yurt­taş­lı­ğı" var­dır. Ne pa­sa­port ister, ne vergi lev­ha­sı. Yal­nız­ca ya­şa­ma­yı bilen her­ke­se açık­tır onun ül­ke­si...

Kaz­dağ­la­rı’nın bir ağaç göv­de­si­ne sa­rı­lan ka­dı­nı da, Ama­zon or­man­la­rın­da ze­hir­siz su için di­re­nen yerli top­lu­luk da as­lın­da ana­ya­sa is­te­mi­yor. Onlar Or­tak­ya’nın sö­zü­nü sa­vu­nu­yor: "Sen ya­şar­san, ben de ya­şa­rım."

Yüz­ler­ce yıl­dır dev­let­ler sınır çiz­mek­le uğ­ra­şı­yor. Ha­ri­ta­lar, ta­pu­lar, uydu gö­rün­tü­le­ri… Ama yaşam sınır ta­nı­maz. Su akar, hava akar yel es­tik­çe, tohum rüz­gâr­la ya­yı­lır. Do­ğa­nın ken­di­si bile Or­tak­ya’dır. Biz in­sa­noğ­lu­nun bunu unut­ma­sı, yal­nız­ca bil­gi­siz­lik değil; ki­bir­dir.
O yüz­den şimdi so­ru­yo­rum:
Ana­ya­sa­la­rı kut­sa­yan bu çağda, sözün yine de bir an­la­mı ola­bi­lir mi?
Bir top­rak par­ça­sı­nı ko­ru­ma­nın yolu, ona iliş­kin bir yasa mı; yoksa bir yemin midir, bir ant mıdır?

Ben Or­tak­ya’ya ina­nı­yo­rum. Çünkü orada gü­ven­lik değil, güven var­dır. Yasa değil, kav­ra­yış var­dır. En önem­li­si de ya­şa­ma­ya değil, bir­lik­te ya­şat­ma­ya iliş­kin bir ahlak var­dır.

Belki de bu çağda en önem­li ve ön­ce­lik­li söy­lem; bir ağaca “senin de­ği­lim ama se­nin­le­yim” di­ye­bil­mek­tir.