“Bir damla su, bir barış anlaşmasından değerlidir.”  

Ne yazık ki artık diplomasi masaları değil, kurumuş barajlar konuşuyor, ağlıyor, feryad ediyor.

Hindistan ile Pakistan arasında yıllardır süren Keşmir çatışması, artık yalnızca toprak üstüne değil; nehirler, barajlar ve su üstüne yaşanıyor. Hindistan, Indus Nehri sularını kontrol altına almak için baraj projeleri geliştirirken; Pakistan, bu adımları “savaş nedeni” sayıyor.

Çünkü su yoksa egemenlik de yok.

Aynı anda, binlerce kilometre ötede, Türkiye’de çok daha başka bir “su savaşı” yaşanıyor. Bu kez silahlar konuşmuyor, ama dozerler susuzluğa zemin hazırlıyor. Kanal İstanbul Projesi, yalnızca çevreyi tahrip etmiyor; Trakya'nın ve İstanbul’un en kritik içme suyu kaynaklarını kurutma riski taşıyor.

Hindistan baraj inşa edip Pakistan’ı kurutmaya çalışıyor. Biz ise kendi barajlarımızı yok edip Katar’a “hali hazırda var olan su yatağını yok ederek arsa üretip” yeni konutlar için projeler pazarlıyoruz.

İstanbul’un su gereksiniminin yaklaşık yüzde 40’ını karşılayan Sazlıdere Barajı, Kanal İstanbul güzergâhında yok oluyor. Bu yalnızca bir su kaybı değil, bir gelecek kaybıdır. Günü kurtarmak için yarını düşüncesizce harcamaktır.

Üstelik bu topraklarda, kuruyan barajların çevresindeki alanlar;  Katar merkezli şirketlerin eline geçiyor. Bir başka anlatımla; daha önceleri su yatağı onlar toprakları, artık başkaları satın alıyor.

Kanal İstanbul bir su yolu değil; bir jeopolitik körlük projesidir. Su kaynakları tehdit altındayken, “alternatif boğaz hattı” gibi makyajlı söylemlerle, ekolojik denge bozuluyor. Paris İklim  Antlaşması imzalamış bir ülke olarak; İklim Yasası tasarısı bağlamında  2053 hedefiyle övünürken, 2030’a kadar içilebilir su krizine girmek üzereyiz, bu kaygılı gelecekten hiç kimse söz etmiyor

Bir sabah musluğunuzdan su akmadığında, egemenlerin “mega proje” fotoğrafları susuzluğu gidermeyecek. 

Kanal İstanbul’un yaratacağı yer altı su kaynaklarının tuzlanması, çevresindeki tarım alanlarının ve içme suyu havzalarının yok olması, yalnızca çevre değil; gıda ve sağlık güvenliği sorununa da dönüşecek.

Daha da acı olan şudur ki  biz suyumuzu kaybederken kimseyle savaşmıyoruz. Kendi, kendimizle ya da birbirimizle savaşıyoruz.

Bugün Keşmir'de insanlar, susuzluk yüzünden cepheye sürülüyor. Bizde ise masum bir proje kılığına sokulmuş bir çevresel intihar planı yürütülüyor.

Unutmayalım:

  • Baraj kurutan, su yatağı satan, ormanları parselleyen her karar verici irade; yalnızca doğayı değil, gelecek nesilleri, insan kaynaklarını kurutmuş olur.

Su, gelecek demektir. Toprak, kimliktir.

Bir ulus; suyunu, toprağını, geleceğini sattığında, sınırlarını yitirmeden bağımsızlığını yitirmiş olur. Gün gelir Gazze halkı gibi yurdundan da, ülkesinden de olur. Suyunun değerini bil ey ulus, ey yurttaş; senin ülkende de su'dan nedenlerle yaşamak istemiyorsan kanlı bir savaş !