Sürdürülebilir moda… Kulağa ne kadar da çağdaş, duyarlı, çevreci geliyor değil mi? Tıpkı “organik” ürünler, “doğa dostu” ambalajlar, “karbon nötr” fabrikalar gibi… Ancak tam da bu noktada durmak ve bir soruyu korkusuzca sormak gerekiyor:

-Sürdürülebilir moda gerçekten sürdürülebilir mi, yoksa yalnızca tüketimin sürdürülebilirliği mi amaçlanıyor?

Günümüzde dev moda markaları, koleksiyonlarını “sürdürülebilir” başlığı altında yeniden ambalajlıyor. Geri dönüştürülmüş polyesterden yapılmış tişörtler, artık kumaşlardan dikilmiş pantolonlar, "çevreye duyarlı üretim" etiketleriyle vitrinleri süslüyor.

Ama bu “duyarlılık” gerçekten çevre için mi, yoksa tedirgin vicdanlarımızı rahatlatmak için mi? Yoksa, yoksa harcamaktan sakındığımız paracıklarımızı "yeşil boyalı yalanlarla" cebimizden (ç)almak için mi?

Bize yıllardır plastiklerin doğayı kirlettiği, sağlığa zararlı olduğu söylendi. Şimdi ise aynı plastikler “geri dönüştürülmüş” masalıyla giysi dolaplarımıza sokuluyor. Üstelik bu giysilerin yıkanırken mikroplastik salınımı yaparak denizleri kirlettiği gerçeği göz ardı ediliyor.

Gerçekten çevreci olan bir çözüm, neden üretilen giysilere “ateşle yaklaşmayın” etiketi koyar?

Sürdürülebilirlik, düzenin bizden daha çok satın almamızı istemediği; tam tersine, daha az tüketmemizi teşvik ettiği bir yaşam felsefesidir. Oysa moda sektörü, bu felsefeyi yeniden paketleyip “alışveriş nedenine” dönüştürüyor. Çünkü sistemin sürdürülebilirliği için tüketimin sürmesi gerekir. “Hızlı moda” eleştirileri artınca, sektör kendisine yeni bir maske buldu: Sürdürülebilir moda!

Ama unutmayalım: Gerçek sürdürülebilirlik, daha az üretmek ve daha uzun süre o ürünü kullanmaktır. Bu ise şirketlerin kâr hanelerine değil, gezegenin geleceğine hizmet eder.

Biliniz ki gerçek sürdürülebilirlik giysi dolabınızda başlar. Nasıl mı? Örneğin benim dolabım yıllardır sürdürülebilir.

Çünkü:

  • Giysilerimi yıllarca giyerim.

  • Söküğünü dikerim, yırtığını yamalarım.

  • Modası geçti denilen giysiyi, yeniden yorumlarım.

  • Yeni koleksiyonlara değil, kendi gereksinimlerime göre alış veriş yaparım.

Bu davranışlar, pazarlama metinlerinde değil; vicdani sorumlulukta ve tüketim ahlâkında yatar. Gerçek dönüşüm, etiket değiştirmekle değil, alışkanlıklarımızı sorgulamakla başlar.

Sürdürülebilir moda mı, sürdürülebilir tüketim tuzağı mı?

Bugün “sürdürülebilir moda” adı altında iki farklı yönelim var:

İlki; gerçek anlamda ekolojik yaklaşım: İkinci el giyimin teşviki, doğal elyafların kullanımı, zamansız ve dayanıklı tasarımlar, yerel üretim, adil ücret politikaları...

İkincisi ise pazarlanabilir sürdürülebilirlik: Pet şişeden giysi üretimi, yeşil etiketli hızlı moda koleksiyonları, ayda bir gün “doğa için” alışveriş kampanyaları…

Ne yazık ki, bugün baskın olan ikinci anlayıştır. Kapitalizm yine kandırma / aldatma becerisini göstermiş; eleştiriyi içselleştirip ürüne dönüştürmüştür. Oysa doğanın gereksinimi yeni ürünler değil, durup düşünmemizdir. Sürdürülebilir moda, bir çözüm olarak sunuluyor olabilir. Ama unutmayalım ki her çözüm, doğru soruyu sormakla başlar ve bu aşamada sorulması gereken soru da şudur:

- Gerçekten doğayı mı koruyoruz, yoksa yalnızca düzenin  vicdanını mı satın alıyoruz?

Bilinçli tüketici olmak, moda sektörünün ürettiği kavramları sorgulamakla başlar ve unutmayın; en sürdürülebilir giysi, sizin dolabınızda giymenizi bekleyen giysidir.

Dolabınızda bir ekolojik devrim saklı olabilir. Onu moda değil, siz ortaya çıkarırsınız. Yıkayıp, ütüleyip, pek çok kez aynı giysilerinizi giyerek; hem doğaya, hem de kesenize katkı sağlarsınız. Böylece sürdürülebilir moda için değil, sürdürülebilir gönenciniz/refahınız için çok daha güvende, çok daha mutlu yaşarsınız.