Genellikle yaşanmakta olan sorunların çok büyük bölümü paylaşımdan kaynaklanmaktadır. Darbelerin temelinde de paylaşım biçimleri var. Seçimler, kimin paylaşımları belirleyeceğini belirlerken, paylaşım yetkisini kullananda, kimlerin ne kadar pay alacağını belirler. Ülke demokratik ise, paylaşımlar yasal ve kurumsal güvencelere sahiptir. Demokratik olmayan ülkelerde ise, paylaşımlar keyfidir. 
 Siyasi partilerin öncelikli sorunu paylaşıma ilişkindir. Aynı partide bulunanların bir kısmı beklentilerine kavuşur, büyük çoğunluk ise, beklentilerine kavuşmayı umar. Bu nedenle en zengin ile en yoksulu aynı parti saflarında görmek mümkündür(!) Her şeye karşın, bu çelişkiyi tam olarak anlayamıyorum. Bu en azından, sorunların ve çözümlerin netleşmediğini gösteriyor. Sorunlar netleşse, o zaman doğal olarak öbekleşmeler de farklılaşır (sınıfsal duruşlar). Farklılaşan öbekleşmeler, siyasi parti tanımı ile de çakışır. Tanımda; “ ortak çıkarı olanların bir araya gelerek oluşturdukları yapı” vurgusu yaşama geçirilmiş olur. En zengin ile en yoksul arasındaki fark, uygulanan paylaşımlardan kaynaklanmaktadır. Paylaşım ne kadar adil olursa, gelir makası o kadar daralır.  
Servet dağılımına ilişkin bir araştırmanın sonuçlarını aktaran, Prof. Dr. Hayri Kozanoğlu’nun yazısından aktaralım:  
“Servet dağılımına gelince, Türkiye’nin kişi başına geliri yakın düzeyde, benzer ülkelere göre daha da adaletsiz bir servet dağılımı kompozisyonu sergilediği söyleniyor. Bugün alttaki yüzde 50, ortadaki yüzde 40 ve üstteki yüzde 10; servetin sırasıyla yüzde 4, yüzde 29 ve yüzde 67’sine sahip. Emek gelirleri içerisinde kadınların payı Türkiye’de yüzde 23 civarında. Bu Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki yüzde 15’lik oranın üzerinde bulunmakla birlikte, Yunanistan’daki yüzde 37, Bulgaristan’daki yüzde 43 düzeyinin çok gerisinde. Türkiye’deki kadınların gelirdeki payları, 1990 ila 2005 arasında değişmedikten sonra, o günden bu yana 6 puan artış göstermiş”
Paylaşıma ilişkin adaletsizlik, doğrudan doğruya vatandaşların yaşantılarını etkiliyor. Özellikle içinde yaşadığımız süreçte, bir yandan işsizlik, öte yandan düşük gelirler insanları canından bezdirmektedir. Bunlar yetmezmiş gibi, birde kontrolsüz fiyat artışları ve otomatiğe bağlanan zamlar:
Bir yetkili diyor ki; “Sizin bir maaşınız var, onu kaybedersiniz, ben servetimi kaybederim!” Kendi varlığına sahip çıkarken, işsizliğin ne demek olduğunu ya hiç düşünmemiş ya da onu ilgilendirmiyor. Bir emekçi için kaybedilecek maaş, yaşamsal öneme sahiptir. Maaş kesilince, yaşam sönmeye başlar! Maaşını kesiyorum demekle, yaşamına son veriyorum demek aynı şey. Burada söz konusu olan yaşama hakkıdır.
Yaşamak tüm varlıkların hakkıdır; bu hak, tür farkı gözetilmeden kabullenilmelidir! Farklılıklar yadsındığında, bozucu ve yıkıcı bir nitelik kazanır. Farklılıklardan oluşan birliktelik; uzlaşmanın, sorunları aşmanın, değiştirip dönüştürmenin en etkili yoludur. Gökkuşağı, farklılıkları barındıran bir görünürlüktür.
Yolsuzluk arsızlaşınca, ayaklar altında yoksullar kalır!