Üretim ile tüketim arasında mantıklı ve tutarlı bir ilişkinin olması gerekir. Ürettiğinden fazla tüketenin borçlanması ve bütçesinin açık vermesi kaçınılmazdır. Borçlanma, akılcı ve gerekli (öncelikli) yatırımlara yönlendirildiği sürece sorun olmaz. Akılcı borçlanma, borcun sorunsuz olarak geriye ödenmesi halinde başka sorunların nedeni olmaz. Oysa bildiğimiz bir gerçek var, sorunlu borçlar bağımsızlığı tehlikeye atar. Bağımsızlık ve egemenlik, ülkelerin öncelikli ve olmazsa olmaz özellikleridir. Bu özelliklerini titizlikle koruyan ülkelerin itibarından söz edilebilir. Çünkü bu gibi ülkeler; laikliği, demokrasiyi ve hukukun üstünlüğünü benimserler. Hukukun üstünlüğü, kurumların var olduğunu  ve bu kurumların yasalara uygun olarak işletilmesi anlamındadır. Ulusal gelirin adil paylaşımı ve vatandaşlar arasındaki eşitlik, yaşamsal gerekliliklerdendir. 

Kurumlar, gelir ve giderlerle birlikte harcamaları da düzenlemekle yükümlüdürler. Anayasamızın vurguladığı gibi; “ Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz.” Bazı kişi veya kurumların harcamalarının yasal dayanaklarının olması gerektiğini düşünerek, devlet başkanlarının harcamaları ile ilgili iki örneği okurlarımla paylaşmak istiyorum: 

 

“1981 yılında yemin ederek ABD Başkanlığı görevine başlamasından yaklaşık bir ay sonra dönemin Başkanı Ronald Reagan ve eşi Nancy Reagan, Beyaz Saray’da akşam yemeğini yedikten sonra hiç beklemedikleri bir sürprizle karşılaşırlar. 

Görevli garson yemeğin hesap faturasını getirmiştir. Beyaz Saray idari sorumlusunun gönderdiği hesap faturasında sadece o akşamın değil son bir ayın bütün yemeklerinin hesabı da yer almaktadır. Sadece yemekler de değil... Ağırladıkları kişisel misafirlerin, bir aydır kullandıkları kuru temizleme hizmetinden diş fırçası, diş macunu, temizlik ve parfümeri malzemelerine kadar bütün kişisel malzemelerin ücreti de miktarlarıyla beraber kaydedilmiştir. Ronald Reagan, hesabın büyüklüğüne şaşırsa da görevlinin getirdiği faturayı gülümseyerek alır ve muhasebeye maaşından ödenmesi talimatı verir.” (YALÇIN BAYER, Hürriyet. 26Ekim 2014) 

“Sayıştay Başkanlığı tarafından yayınlanan 2020 yılına ait denetim raporlarında yer alan verilere göre Saray’ın giderlerinin günlük 7 milyon 870 bin 534 TL olduğu ortaya çıktı. Raporda Saray’ın bir yıllık giderinin ise 2 milyar 872 milyon 745 bin 056 TL olduğu görüldü.​” 

“Bu saray her ne kadar birilerinin şahsi malı olmasa bile her gün 7 milyon lira maliyeti olan bir binaya sahip olmak ne kadar doğru? Mesela bu kadar görkemli bir sarayımız olunca işsizlik azalıyor mu? Veya eğitim öğretim kalitemiz yükseliyor mu?”(Basından) 

Yükseköğrenimde 8 milyon 100 bin öğrencimiz var ve yurt kapasitemiz 700 bin. Bu alanda sorunlar yaşanıyor. Aynı süreçte ev kiraları kontrolsüz biçimde artıyor. 10 milyonun üzerinde işsizimiz var. Genel ücret düzeyi asgari ücret dolayında. Açlık sınırı ve yoksulluk sınırı artıyor. O zaman toplumun tüm kesimleri, harcamalara ilişkin kararlarını gözden geçirmek zorundadır. Kolayca kazanılıp, rahatça harcanan paralar sorun yaratmamalıdır!