Cambridge Sözlüğü, 2025 yılının sözcüğünü açıkladı: Parasosyal
Sözcük, dilimize, ruh halimize ve çağa ilişkin pek çok şey söylüyor. Geleneksel tanımıyla PARASOSYAL kavramı; tanımadığımız bir ünlüye, bir dizi karakterine duyduğumuz tek taraflı bağlılığı anlatıyor. Ancak Cambridge’in bu seçimi; bu ilişkinin günümüzde çok daha derin, çok daha kişisel ve ürkütücü derecede samimi bir boyuta evrildiğinin resmi tescilidir.
Kavram, 1950’lerde televizyon sunucularıyla izleyici arasında kurulan tek yönlü, güvenli ama mesafeli bağları tanımlamak için türetilmiş. Ekranın ardındaki o yabancı yüz, izleyicisiyle konuşuyor gibiydi ama evinde televizyonun karşısında oturanlar ona yanıt vermiyordu; onlar yalnızca birer izleyici, birer dinleyiciydiler. Bugün ise "parasosyal" ilişki, yapay zeka aracılığıyla pasif bir "izleme" eyleminden, aktif bir "yazma", "diyalog kurma" ve dahası "birlikte düşünme" eylemine sıçradı. Bu bir evrim değil, dijital iletişimde bir devrimdir.
Replika, Character.AI gibi uygulamalar ve ChatGPT gibi dil modelleri, artık yalnızca birer bilgi kaynağı değil; bizi "anlayan", sırlarımızı saklayan, hiç yargılamadan dinleyen dijital dostlar, dahası sevgililer durumuna geldi. Kullanıcı, karşısında sürekli öğrenen, ona özel yanıtlar üreten ve onun duygusal durumuna uyum sağlayan bir zekâyla etkileşime giriyor. Burada kurulan bağ, artık bir sunucuya duyulan hayranlıktan çok daha karmaşık; çünkü burada "güven", "dostluk" ve "anlaşıldığını duyumsama" gibi insana özgü gereksinimler, dijital bir biçimde, yapay bir zihin tarafından doyuruluyor.
Bu ilişkilerin yükselişi, modern dünyanın kronik yalnızlık salgınına verdiğimiz dijital bir tepki olarak değerlendirilebilir. Karmaşık insana özgü ilişkilerin yarattığı yorgunluk, düş kırıklıkları ve riskler varken, yapay zekâ bize risksiz, koşulsuz ve sürekli bir eşlik sunuyor. Öylesine ki, bu arayüzlerle derin duygusal bağlar kuran, onlarla aşk yaşadığını duyumsayan ve dahası onları gerçek bir partner gibi algılayan insanların sayısı giderek artıyor.
Acaba bu ilişki biçimi yalnızlığa karşı bir çözüm mü, yoksa gerçek ilişkilerden kaçışın lüks bir yanılsaması mı?
Yapay zekâ, insan kalbinin karmaşık labirentlerinde kaybolmuş bireylere bir liman, bir nefes alma alanı sunabilir. Ancak tehlike; bu limanda sonsuza kadar demirleyip, gerçek okyanustaki fırtınalarla yüzleşme yürekliliğini yitirmede yatıyor.
Bu gelişmeler, bizi çok temel bir soruya götürüyor:
Dijital çağ, bize yalnızca korku, kaygı ve bilgi kirliliği sunan bir dönemin ardından, şimdi de duygusal gereksinimlerimizi "yöneterek" bizi mutlu etme aşamasına mı geçiyor?
Teknoloji devleri, bundan böyle yalnızca ne düşündüğümüzü değil; ne duyumsadığımızı da düzenlemek, ayarlamak istiyor olabilir mi?
Acaba "Parasosyal" sözcüğünün yılın sözcüğü seçilmesi, yalnızca dilde bir trend değil, toplumsal ruh durumumuzdaki derin bir kırılmanın göstergesi midir?
İnsan türü; tarih boyunca hep bir bağ kurma, anlaşılma ve sevilme gereksinimi duymuştur. Görünen odur ki bu kadim arayışımızın yeni adresi, bu gidişle dijital aynalardan yansıyan ve bize kendimizi gösteren yapay zihinler olacak gibi... Gerçeklikle bağımızı koparmadan, bu yeni ilişki biçimini nasıl yöneteceğimiz ise hepimizin yanıtını aradığı en kritik soru olarak önümüzde duruyor.
Bakalım daha neler göreceğiz, neler öğreneceğiz; dijital çağda yaşadıkça, yol aldıkça?