Gerçek ve hakikat ilişkisini nasıl açıklayabiliriz?
Gerçek, tanımlanmış olan beklenti; hakikat ise bir olgudur.
Gerçek olması gereken, hakikat ise, olmuş olandır.
Gerçek somut beklenti, hakikat soyut olan olgudur.
Gerçek, genel geçer evrensel beklenti iken; hakikat ise, fiili olarak olmuş olandır. Genel olanın geçerlikleri özelin konum ve koşulları ile olguya dönüşür.
Gerçek ve hakikat sarmalı yanılgılı kullanımlara neden olabilir. Gerçeklik varlıkla ilişkili olan bir genel durumdur. Hakikat ise, özel konum ve koşulların zorunlu olan sonuçsal olgularıdır ve özeldir. Oluşum olması gereken değil, etkileşime katılanlarla ilişkilidir.
Tanım: Gerçek; duyularla algılanabilen, deneyimlenebilen olguların varlığıdır. Somut, gözlemlenebilir olan aynı zamanda zaman ve mekâna bağlı olan olgudur. Hakikat; Bilginin, düşüncenin ya da varlığın özüne dair olan mutlak evrensel doğruluktur. Soyut ve aşkındır, zaman üstüdür, değişmez. Felsefi ve metafizik düzlemde aranır olandır. Felsefe yaşam bilimi, metafizik varsayımsal ön kabuldür. İkisinin aynı zamanda ve aynı mekânda oluşu, çatışmayı kaçınılmaz kılar.
Düşünürlerin görüşlerine kısaca değinebiliriz:
Platon: “Gerçeklik duyularla algılanan gölgelerden ibarettir; hakikat ise idealar dünyasında bulunur.” Burada olgu ve istem düalitesi var.
Aristoteles: “Hakikat, düşüncenin nesneyle uygunluğudur.” Somut ve soyut ilişkisi görülmektedir.
Heidegger: “Hakikat, varlığın kendini açığa vurmasıdır (aletheia); gerçeklik bu açığa çıkışın bir görünümüdür.”
Nietzsche: “Hakikat, iktidar ilişkileriyle şekillenen bir kurmacadır; gerçeklik ise bu kurmacanın toplumsal yansımasıdır.” Olayın özünü yansıtan bir yaklaşım. Egemenin olduğu yerde gerçeğin olma olasılığı azalır. Toplumsal gerçek, güçler dengesinin uzlaşması sonucunda ortaya çıkabilir(!)…
Birlikte Düşünelim: Hakikat mi, Gerçek mi?
Hakikatin peşinde olanlar için bu ayrım çok kıymetli. Şiir, gerçeği dönüştürür ama hakikati arar. Örneğin: “Bir çocuk ağlar sokakta, bu bir gerçektir. Ama o ağlayışta yankılanan adaletsizlik, işte o hakikattir.”
Gerçek, gözle görülür. Hakikat, gözün ötesini görmeye zorlar. Gerçek, zamanla değişebilir. Hakikat, değişimin içindeki sabittir. Gerçek, acıyı gösterir. Hakikat, acının nedenini sorar.
Doğal olarak olması gerekenle, koşullar özelinin gerekirciliği, hakikat ve gerçek ilişkisine nasıl uyarlanır? Gerçek olarak olması gereken” ile “koşullar özelinde gerekirciliğin” karşılaşması, hakikat ve gerçek arasındaki gerilimi daha da görünür kılar. Doğal Olarak Olması Gereken: Normatif Hakikat
Bu ifade, bir şeyin kendi doğasına, özüne, potansiyeline uygun biçimde var olması gerektiğini ima eder. Örneğin:
Adaletin varlığı, sadece bir yasa maddesi değil, insan onuruna uygun bir yaşamın gereğidir.
Su hakkı, sadece teknik bir altyapı meselesi değil, yaşamın kendisine içkin bir hakikattir.
Burada “hakikat”, bir şeyin olması gereken haliyle ilgilidir. Bu, etik ve ontolojik bir zorunluluktur. Yani hakikat, varlığın özüne dair bir normatif yönelimdir. Koşullar özelinde Gerekircilik: Gerçekliğin Zorunluluğu.
Gerekircilik (determinism), mevcut koşulların bir sonucu olarak ortaya çıkan zorunlulukları ifade eder. Örneğin:
Bir toplumda yoksulluk varsa, bu koşulların tarihsel, ekonomik ve politik gerekirciliğiyle açıklanabilir.
Mekânsal adaletsizlik, kent planlamasının ve rant politikalarının bir sonucu olarak “Gerçek’tir. Gerçek olmuş olan, hakikat olması gerekendir.
Burada “gerçek”, olanın kendisidir. Gerekircilik, hakikatin değil, mevcut düzenin zorunluluğunu açıklar.
Hakikat ve Gerçek Arasında: Gerilim mi, Diyalog mu?
Bu iki düzlem arasında bir gerilim vardır ama aynı zamanda bir diyalog da kurulabilir. Çelişki değişimin motor gücüdür. Varlığın özüne uygun olan, doğal olarak olması gerekendir. Gerçeğe yön veren ideal hakikatin normatif yönüdür. Mevcut durumun zorunlu sonucu hakikati bastırabilir ve bu yönde gerçeği belirler.
Bu tablo bize şunu söyler: Hakikat, olması gerekeni temsil eder; gerçek ise olanı. Gerekircilik, hakikatin önünü kesebilir ama aynı zamanda hakikatin gerekliliğini daha da görünür kılabilir. Bu denkleme dahil olan değişkenlerin kendilerine özgü koşulları ve etkileşime katılan değişkenlerin dozu ile ilişkilidir.
Bir dize ile bu gerçeği vurgulayalım. Örneğin:
“Su akmalıydı, ama betonun gerekirciliğiyle yönü değiştirildi. Hakikat, çatlaklardan sızıyor şimdi.”
Burada suyun doğal akışı “olması gerekendir, hakikattir. Bununla ilgili bir söylemimiz şöyle der; “Su yarığını bulur!” Kentleşmenin gerekirciliği, suyun yönünü değiştirir ki, bu bir gerçekliktir. Bu gerçeklik sınıfsallıkla ilişkilidir. Şiir, bu çatışmayı görünür kılar ve hakikati yeniden çağırır…