Laikliğe karşı olanlar, onun ne olduğunu bilmeyenlerdir. Bu bilemeyişin temelinde planlı bir çarpıtma yatmaktadır. Laikliğe karşı olan yobazlar(kimi egemenler)laikliğin dinsizlik olduğunu söyleyerek kitleleri yanıltmaktadırlar. Bilmediği şeye karşı olmak, durup dururken olabilecek bir şey değildir. Yalanla beslenen kasıtlı yönlendirmenin kaçınılmaz sonucudur. İnanmak adına laikliğe karşı çıkanlar; laikliğin, inançların güvencesi olduğunu bilmezler(!) Oysa laiklik eşitliktir, özgürlüktür, güvencedir ve özgüvendir. Daha da önemlisi, yaşam güvencesi olan laiklik bir ön görebilirliktir. Bu farkındalık farklılıkları görerek birlikteliği ve uzlaşmayı seçmektir ki; işte bu en önemli yaşam güvencelerinin en vazgeçilmezidir! 

Özgür bireylerin yaşama biçimine ilişkin tercihleri, inançların zorlayıcı istemleri ile örtüşmeyebilir. Yaşama biçimine ilişkin bireysel özgürlükler, önceden belirlenmiş olan ve yaşamı kuşatan kalıplara sığmaz. Burada doğrudan veya dolaylı zorlamalara başvurulduğunda, bundan özgürlükler zarar görür. Kadınlar ve çocuklar, yaşama biçimlerine müdahalede ön sıralarda yer alırlar. İnanç adına yaşama müdahale edilen ülkelerde, kadın hakları ya görmezden gelinir ya da yok sayılır. Çocuklar söz konusu olduğunda, onlar adına başkaları karar verir. Genellikle adına alınan kararlar, bireysel gereksinim ve istemlerle çakışmaz! “Ağaç yaş iken eğilir.” Sözünü rehber edinenlerin unutmaması gereken şey; yaş iken eğdikleri fidanlar genellikle odun olmaktalar(!) Çünkü uygulanan yöntemler yaşam gerçeği ile çakışmadığı gibi, bilimsellikten de uzaktır. Başını örtmezsen okuyamazsın dayatması ne kadar saçma ise; başını örtersen okuyamazsın söylemi de onun kadar saçmadır. İşin özü, yaşam biçimlerine müdahale edilmemesidir. Kurumsal ilkeler yasal ve bilimsel dayanakları olduğu sürece kabul edilebilir sınırlar içindedir. 

Afganistan’da kadınlar için; “Biz izin verirsek…” gibi bir saçma gerekçe ileri sürülmektedir. Okumak, çalışmak veya dışarıya çıkmak gibi en doğal haklarda izin vermek ne demek? Kim, ne adına kendisini izin verme yetkilisi olarak görüyor? Bu ilkel yaklaşımlar, yaşamları yaşanılmaz kılıyor. “On yıllardır kanayan Afganistan’dan öğrendiğimiz ilk şey, emperyalizmin ipiyle hiçbir kuyuya inilemeyeceği, ABD’ye bel bağlayarak istikrara kavuşulamayacağı olmalı. ABD, bin bir beklenti yaratarak girdiği bir yerden, ona umut bağlayanların yarısını uçaklarının tekerlerinde bırakıp yarısını da yere çakarak çekip gidiyor. 

(………) 

Afganistan bize şunu da öğretmiş olmalı. Laiklik en önemli değerimiz. O olmadan barış ve istikrar mümkün değil. Bundan bir an için taviz verip İslamcı örgütlerle iş tutmanın sonu felaket oluyor. 

Dilerim artık on yıllardır kanayan Afganistan’dan başta Afganlar olmak üzere herkes gereken dersleri alır ve bu sevgili ülkenin gözyaşları durur!” (L. DOĞAN TILIÇ, BİRGÜN) 

Dünyaya insanlık ailesi penceresinden baktığımızda; yer yer insanlığın kanadığını görerek hüzünleniyoruz. Tüm olumsuzlukların arkasında emperyalizmin ve kokuşmuş kapitalizmin olduğunu görüyoruz. Kürede ve yaşamın her alanında insanlık ailesinin onurunu ve çıkarlarını korumayan, doğayı ve yaşamları tahrip eden, kaynakları kendi çıkarları için harcayan çıkarcılara ve onların uşaklarına gereken dersler mutlaka verilmelidir: 

“Özgür insan aklına dayalı bilimsel gerçekler, özgür insan iradesine dayalı “cumhuriyet ve demokrasi” idealleri hep kazanmıştır. 

Bugün, bilimin, teknolojinin, sanatın nerelerde geliştiğine baktığımız zaman özgürlüğün, dayanışmanın, aklın üstün olduğu ülkeleri görüyoruz. 

Biz de ülkemizde uygarlığın mücadelesini veriyoruz. 

Ve hiç unutmayalım ki 

Uygarlık hep kazanmıştır...”(ERDAL ATABEK, CUMHURİYET,23.08.2021)