“Özgürlük, bağlı ve bağımlı olmama, dış etkilerden(etkenlerden) bağımsız olma, engellenmemiş ve zorlanmamış olma halidir. Bu kavram her türlü varlık ve kavram için kullanılabilir. Yani bir insanda özgür olabilir bir ülkede.
Gündelik tanımı itibariyle, insanın kendi kararlarını kendi istemine ve düşüncelerine göre belirleyebilmesi ve kendi seçimlerini kendi iradesi ile yapabilmesidir.
Türk Dil Kurumu’na göre ise;
1. Herhangi bir kısıtlamaya, zorlamaya bağlı olmaksızın düşünme veya davranma, herhangi bir şarta bağlı olmama durumu, serbesti.
2. Her türlü dış etkiden bağımsız olarak insanın kendi iradesine, kendi düşüncesine dayanarak karar vermesi durumu, hürriyet.” (Vikipedia)
Normal koşullarda ve demokratik bir ortamda özgürlük ile güvenlik birbirinin gelişimine dayanak olur ve katkılar sunar. Fakat konu ayrıntılarıyla irdelendiğinde; yer yer özgürlük ile güvenliğin çatıştığına tanık oluruz. Her iki kavram için aynı soruyu sorarak başlarsak, çatışmanın varlığını görebiliriz. Buradaki kritik soru şu; kim için özgürlük? Bu soruya farklı biçimlerde yanıt verilebilir. Yanıt egemenler için  güvenlik olursa, genel çoğunluğu oluşturan emekçiler için özgürlüklerden söz etmek güçleşir.
İstenir cevap, ülkede yaşayan tüm bireyler için özgürlük ise, bu istendik ve pozitif bir yanıttır. Böyle bir yanıt, farklılıklarla birlikteliği ve uzlaşıyı bünyesinde barındırdığı için hem önemli, hem de anlamlıdır.
Özgürlük olabildiğince engelsiz, güvenlik ise; olabildiğince kapsamlı olmalıdır. Yaşama ilişkin tüm gerekler güvence altına alınmalıdır. Yaşamın güvencesi, yaşamın olmazsa olmazı olan ve yaşamı anlamlı kılan tüm özgürlüklerin güvenceye alınmasıyla olanaklıdır. Emekçilerin özgürlüğü, egemenlerin güvenlikleri ile çelişir. Egemenlerin özgürlüğü sermayenin egemenliğini işaret eder ki; bu küreselleşme sürecinde formüle edilmiştir. Özelleştirme; kamuya ait varlıklara el koyma özgürlüğü. Esnekleştirme; emeğe ilişkin güvencelerin ortadan kaldırılması. Kuralsızlaştırma; sermayenin önündeki engellerin kaldırılması ve bu doğrultuda hukuk dışı yasal düzenlemelerin yapılması. İtibarsızlaştırma; değiştirilmesi planlanan, kurum veya kesimlerin toplumun gözünden düşürülmesi. Bu uygulamalar küresel sermayenin özgürlüğünü ve güvencelerini pekiştirmektedir.
Demokratik olmayan yapılarda güvenlik ile özgürlük aynı anda ve aynı yerde olamaz ama aynı sınıf için söz konusu olabilir. Egemenlerin güvenliği, yönetilenlerin (emekçiler) güvenlikten yoksun oldukları anlamına gelebilir.
Diktatörün güvenliği; baskı, zulüm ve şiddet ile sağlanır. Güvenlik ile özgürlük ilişkisi bir piramit görüntüsü yansıtır. Güvenlik arttıkça, özgürlük azalır. Piramit’in tepesi özgürleşince ki; aslında bu, kanunsuzluk, başına buyrukluk anlamına gelir. Katılımı ve kolektif aklı dikkate almaz. Birinin güvenliği ötekilerin( genel çoğunluk- tepenin alt basamağından tabana kadar) güvenlikten ve özgürlüklerden yoksun olduğu anlamına gelir. Hitler’in sınırsız sorumsuzluğu, kitlelerin güvenlikten ve özgürlüklerinden yoksun bırakılmaları ile olanaklıydı(!)
Güvenlik: Yaşama ilişkin temel hakların kullanımında yasal ve kurumsal güvencelerin olmasıdır. Bu güvencelerin tüm varlıkları kapsamasıdır. Hiçbir ayrıcalığın olmadığı uzlaşmaların ve barışın egemen kılındığı bir yapıda güvenlikten söz edilebilir. Bu güvenlik tüm özgürlükleri kucaklayarak güvenceye alır!
Emekçilerin güvenliği ve özgürlüğü, egemenlerin yasa dışılıklarını sınırlar. Sermayenin güvenliği ve özgürlüğü ise, emekçilerin yaşam alanlarını sınırlar. Bu zıtlığın kısmen dengelenmesi demokratik yapılarda olanaklıdır. Bunun için sınıfsal uzlaşma kaçınılmazdır. Sınıfsal uzlaşma, sınıfı temsile yetkili kurumların uzmanlaşmış yetkili kurum veya temsilcileri aracılığı ile gerçekleştirilebilir. Dahası, temel haklar yaşamın olmazsa olmazı olarak kabul edilmelidir. Bu kabuller, uygulamalarla doğal bir yaşama biçimine dönüştürülmelidir. Kültür bir yaşama biçimidir söylemi burada dikkate alınmalıdır. Ayrıca, temel haklar çevresel bileşenlerden soyutlanmadan dikkate alınmalıdır. Özgür bir bireyin yaşam güvencesini belirleyen çevre gözden ırak tutulmamalıdır. Doğanın korunması, öncelikli olarak olması gerekenlerdendir. Temiz hava ve temiz su yaşamın olmazsa olmazlarındandır. Bunun için yağmalanmamış, bozulmamış bir doğa, doğal haliyle korunmalıdır. Aynı şekilde yaşam zincirinin tüm halkaları özenle korunmalıdır. Hayvanlar ve bitkilerde en az bizim kadar(insanlar) güvenli bir yaşam hakkına sahip olmalıdırlar. Dahası, bunlardan özel olarak korunması gerekenler içinde özenli olmak gerek. Doğadaki yaşam döngüsünün bütün bileşenleri için özen göstermek aynı zamanda kendi yaşamımızı güvenceye almakla eş anlamlıdır.