Öncelik her koşulda bir tercihtir. Tercihler haklı temellere dayanmalı ve toplumda karşılığı olmalı. Bireylerin yararları ile ilişkilendirilmeyen projeler sahipsiz(öksüz) kalır. Bu noktada bilgilendirme gerekliliği ortaya çıkar. Genellikle siyasi partiler bu gibi konularda özenli davranırlar. Çünkü yapılan işlerin arkasında vekâlet alma çabası olur. Siyasi partiler ideolojik temelli yapılanmalardır. Sınıfsal çıkarları ülke çıkarı olarak benimsetmekte uzmanlaşmışlardır. Bir köprü, bir hava alanı ya da nükleer santral ile sıradan bireylerin doğrudan ilişkileri yoktur. Birey soyut olarak düşünmediği sürece de olamaz. Bireylerin soyut düşünme yetisini kazanmaları ancak demokratik ve laik eğitimle olanaklıdır. Partiler kitlelerin bu zaafından çok yararlanırlar. Paran kadar sağlık, paran kadar eğitim ve hatta paran kadar güvenlik diyerek; kamusal olması gereken alanları özele bırakırlar. Özel girişim ve yapılanmalar her koşulda kendi kurallarını koyar(!) Devlet, sadece varlıkları değil kendisinin yönetime ilişkin yetkisini de devretmiş olur. Devlet hizmetlerini test edecek olan şey, kamu yararı önceliğidir. Buna karşın, bazı projelerde bu önceliği görmek mümkün değildir:   

         “Hazine garantilerinin uygulandığı diğer bir alan da Kamu Özel İşbirliği (KÖİ) projeleridir. 123 projeyle en yaygın rastlanan Yap-İşlet-Devret modelini, 111 projeyle işletme hakkı devri, 18 projeyle Yap-Kirala-Devret ve 5 projeyle Yap-İşlet modelleri izliyor. KÖİ projelerinde 27,4 milyar dolarlık karayolu, 20,5 milyar dolarlık havaalanı inşaatı, 19,8 milyar dolarlık enerji sektörü yatırımı vardır. Yap-Kirala-Devret modeliyle ise 11,6 milyar dolarlık sağlık projesi finanse edilmiştir. İşletme hakkı devri modeline gelince ise 57,8 milyar dolar havaalanı, 20 milyar dolar enerji, 2,9 milyar dolar liman, 2,8 milyar dolar yat limanı projesi bu kategoride yer alıyor. Daha küçük projelerin de katılmasıyla 165 milyar dolarlık bir KÖİ portföyü bulunduğu anlaşılıyor.

Tüm bu risklere yeni eklenen bir boyut da kur korumalı mevduat ve dövizden-altından dönüşümlü TL mevduattır. TL’nin döviz karşısında değer kaybının baz alınan faiz oranını aşması halinde, vergi yükümlüsü sade yurttaşın cebinden Hazine-Merkez Bankası üzerinden yeni yükümlülükler doğuracaktır.” (HAYRİ KOZANOĞLU)
Bazı kişilerin güvenliği birinci öncelik olursa; söz konusu yapının sorunlu olduğu ortaya çıkar. Bu ve benzeri yaklaşımlar, eşitliğin ve adaletin kuşkuyla karşılanmasına neden olur. Ekonomideki kişisel ve sınıfsal çıkarlar öncelikli olduğunda, toplumsal huzursuzluk kaçınılmazdır. Evine ekmek götüremeyenlerle, deveyi hamutu ile götürenlerin öncelikleri kesişmez! Demokrasi bu kesişmeyen öncelikleri olabildiğince uzlaştırabilen bir yönetim olarak savlanır. 
Yapılan tercihler KÖİ ve YİD yönündedir. Bunun için ortalama olarak yılda on kez ihale yasası değiştirilmiştir. Bu yöntemlerle yapılanları devlet kendi kaynakları ile yapsaydı; on birimlik ödemelerin bir birimle yapılabileceği yönünde iddialar var. Bu projelerde verilen hazine garantileri, harcananın üç katına ulaşmaktadır. Bu yaklaşım, kamu yararı ile bağdaşmaz.
3,1 Milyon genç ne istihdam ediliyor, ne de okuyor. Ama bu” boş” gençler bir biçimde yaşamlarını sürdürmek zorundalar. Bir genç bu durumu şöyle ifade ediyor; “Önüme ne iş gelirse yapacağım. Hayal ettiğim bir şey yok.” Gençlerimizin ve insanlarımızın hayalleri yok edilmemelidir!
Ülkemizin azımsanmayacak kayıpları görmezden gelinmemeli. Çalınanlar geri alınabilir, satılanlar bir biçimde geri döndürülür. Kayıpların önde geleni beyin göçüdür. Ülkenin kıt olanaklarıyla yetişen; dişiyle tırnağıyla bulunduğu konumlara erişen insanları kaybetmek, ülkenin en büyük kayıplarındandır. Bu kayıplar ülke çıkarı dikkate alınarak değerlendirilmelidir.