Şair Fethi Bey Rumi 1253 yılının muharrem ayında miladi takvimle 1837 yılında Aydın İli Bozdoğan İlçesinin Yenice Mahallesinde doğmuştur. Fethi mahlasıyla şiirler yazan şairin göbek adı Mustafa’dır. İlk tahsilini babası Molla Ahmet Hoca’dan alan küçük Mustafa’nın zeki, şiire ve edebiyata karşı büyük bir yeteneği olduğu daha o yıllarda belliydi.  Mustafa orta halli ve dindar bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. Çocukluğunda mütevazi, çalışkan ve sempatik haliyle herkese kendini sevdirmiş ve ailesinin büyük güvenini kazanmıştır.
    O yıllarda Aydın Cihanoğlu Medresesinin ve bu medresede görevli hocaların Türkiye genelinde büyük şöhretleri vardı. Molla Mustafa Medresede Aydın’ın meşhur alimlerinden sayılan Dutağaç’lı Molla Ahmet Efendi Hoca ve Çakır Ahmet zade’nin derslerine devam etmeğe ve arkadaşları arasında dersleri anında kavramaya ve arkadaşlarına karşı bir üstünlük kurmaya başladı. Babasından aldığı dini terbiyenin etkisiyle de medrese hayatına kısa zamanda alışmıştı. 
    Birkaç sene içinde Farsça ve Arapça’yı öğrenen Fethi şiir ve edebiyatla da meşgul olmağa başladı. Kısa zamanda hocalarının takdirini ve medrese arkadaşlarının hayranlığını kazandı. Bir taraftan dersleriyle meşgul olurken diğer taraftan eski mutasavvıfların hayat ve eserlerini de okuma fırsatı bulmuştu. Başta Molla Cami ve Yunus Emre olmak üzere divan edebiyatında şöhret kazanmış Fuzuli, Baki ve Nedim gibi şairlerin eserlerini ve divanlarını dikkat ve merakla inceledi. Bilhassa Molla Cami ve Yunus Emre mistik temayüllerinin gelişmesine tesir eden başlıca amiller oldu. 
    Okuduğu bu eserlerle gönlünü tasavvuf akımlarının cazibesine kaptıran Fethi’de tarikata girmek arzusu uyandı. Fethi, teselli arayan şair ve mistik ruhunun heyecanlarını bir tarikata girerek  yatıştırabileceğini inanarak Nakşibendilikte karar kılmıştı.
    Medrese tahsilini bitiren Fethi  verdiği parlak bir sınavla  müderrislik icazetnamesini almağa hak kazandı. Genç tasavvuf şairi yılmadan yorulmadan çalışarak iktisap ettiği ilmi salahiyete ve kazandığı edebi şöhrete dayanarak tarikat mesleğinin son merhalesi sayılan Şeyhlik mertebesine kısa zamanda ulaşmıştır. Bundan sonra Şeyh Fethi unvanıyla anılmaya başlamıştır. Yaşı ilerledikçe Şair, bidayet mahkemesi azası, naip, müftü ve müderris olmuştur.
    Şair Fethi riyadan hoşlanmayan, hakikati olduğu gibi gören ve olduğu gibi ifade eden,  devrinin bütün geriliklerine rağmen iyi düşünen, hayatını, icaplarını ve cemiyetin ihtiyaçlarını mâkul bir fikir selâmetiyle muhakeme edebilen dürüst bir ahlaka ve metin bir karaktere malikti. Aynı zamanda nazari ve müspet ilimlerin kıymetini takdir ve müdafaa eden bir zattı.
                EDEBİ ŞAHSİYETİ
    Eserlerinin incelenmesinden anlaşıldığına göre: Fethi, yirmibeş yaşından itibaren şiirlerini bir defter içinde toplamağa başlamıştır. Şiirlerini önce bir kağıt parçasına yazdığı beğendiği şiirlerini buradan defterine geçirdiği bilinmektedir. Defterinin ilk sayfalarındaki şiirleri miladi tarihle 1862 yi tekabül etmektedir. Ölümüne kadar tam altmış yıl kendini ilmi araştırmalara ve şiire vermiş olan Fethi’nin ifadesinde yalnız divan edebiyatının ve aruzun mistik tezahürlerini değil, halk dilinin canlı özelliklerine de bol bol tesadüf etmek mümkündür. Yunus Emre’nin tesiri altında kaldığı bariz bir şekilde görülmektedir.
    Hoş sohbet, zarif ve şakacı bir adam olan Fethi Büyük Türk ahlakçısı Molla Cami’ye, Tasavvuf şairi Yunus Emre’ye, Lâle devrinin şen ve şuh şairi Nedim’e benzeyen tarafları olduğu gibi Şair Eşref’e benzeyen tarafları da vardır. O, ara sıra latifeler yapmaktan, fikirlerini yarı mizah şeklinde ifade etmekten zevk duyardı. Bununla beraber en sert hicviyelerinde dahi hırpalayıcı, kırıp dökücü değil, okşayıcı ve sevdirici bir eda vardır. 
                    ÖLÜMÜ
    Nakşibendi ulularının hal tercümelerini okuyarak gençliğinde bu mesleğe girmiş olan Fethi , daha sonra Üşşaki tarikatına da girmiş olup bu tarikat mensuplarının da hürmet ve muhabbetini kazanmıştır. 
    Aile sevgisi, evlat muhabbeti, ilme ve fazilete aşık olan hassas ve şair ruhunda deryalar kadar engin ve ufuklar kadar sonsuz olan Fethi tomar tomar şiirlerinde bu sevginin tezahürlerini görmek mümkündür. 
    Üç yavrusunu toprağa vermek bahtsızlığına uğrayan ve yaralı kalbinin ıstıraplarını ifade ederken dahi en büyük teselliyi tevekkülde, kadere rızada bulan şair, 1921 senesinde 85 yaşında iken hayata gözlerini kapamıştır. 1912 senesinde bizzat yaptırdığı tekkesinde gömülüdür. Şu anda Bozdoğan’da Şair Fethi Bey adında  bir özürlüler okulu mevcuttur. Çocukları ve torunlarına gelince :
    Fethi Bey’in yaşayan yedi çocuğundan Zühtü Algan 1995 yılında 95 yaşında vefat etmiştir. Zühtü’den torunu Dr. Fethi Algan  Sağlık Bakanlığı hizmetlerinden sonra emekli olarak halen Kuşadası’nda yaşamaktadır. Torunları ve torunlarının çocuklarının sayısı onbeşi bulmuştur.  Dr. Fethi Algan’dan alınan bilgiye göre: Dedesinin bulunduğu bahçe sürülerek mezarı kaybolmuştur. Hatta mezar taşını da alan bazı kişiler bir evin merdivenlerinin yapımında kullanmışlardır. Ancak Dr. Fethi Bey bu taşı bularak merdivenlerden söktürmüş, Fethi Bey’in mezar taşı halen Bozdoğan’daki Okçu Baba’nın türbesinin yanında duvara dayalı olarak durmaktadır. 
    Satırlarımızı Fethi Divanından güzel bir şiiriyle sonlandıralım.
            Mehdi-i devran bizdedir
            Himmeti pîran bizdedir
            Mantıkultaber’i anlarız
            Mührü Süleyman bizdedir.

            İlmülesmâ olmuşuz
            Ademi mâna olmuşuz
            Ayni müsemma olmuşuz
            Serveti insan bizdedir.

            Kuvveti imân isteyen
            Vusleti yezdan isteyen
            Derdine derman isteyen
            Hikmeti Lokmân bizdedir.

            Bendei bektaş olmuşuz
            Sırrile pirdaş olmuşuz
            Hızrile yoldaş olmuşuz
            Çeşmei heyvan bizdedir. 

            Fethi’i edna bendedir
            Meşhedi âlâ kandedir
            Surei furkan candedir
            Bâtını Kurân bizdedir.
Kaynak: 1) Asaf Gökbel (Bozdoğanlı Fethi – Hayatı, Eserleri ve Divanı)
       2) Torunu Dr. Fethi Algan ( Özel Söyleşi)