Ruhu genç bir bedende yaş alıyorsan, ülke yaşlıysa neye yarar hafiflemek?
Türkiye’de 60 yaşını geçmiş, 70'li yaşlarında yol alan biri olmak, bir istatistik değil; bir denge yürüyüşüdür.
Ne gençsin artık ne tam yaşlı...
Ne elini ayağını çekmişsin yaşamdan, ne de ortalıkta başı dik gezebiliyorsun.
Ama ruh, başka bir telden çalar:
Dans etmek ister, yürümek ister, konuşmak, üretmek, kahkaha atmak ister.
Çünkü sen bir Seenager’sın:
Gençliği yeniden duyumsamış, yaşadıklarını cebine koymuş; kimseye eyvallahı olmayan bir bilge gençsin.
Ama bu topraklarda yaşıyorsan kendine sorduğun bu sor hiç değişmez ne yazık ki:
- Seenager ruhunla ne kadar ileri gidebilirsin, yaşadığın toprak her sabah yeni bir krizle uyanıyorsa?
Ekonomik sarsıntılar içinde savruluyoruz.
Pazar filesi boş, maaş erimiş, emeklilik bile bir yük gibi görülüyor ülkeyi yönetenlerce...
“Uzun yaşamasan da olur” der gibi bakan gözlerle karşılaşıyorsan sokaklarda...
Böylesi bir atmosferde ruh genç kalsa ne olur?
Sarsıntı herkesi, her yaşı yerinden ediyor.
Siyasal alanda ise sis hiç dağılmıyor.
Yarın ne olacak, kimse bilmiyor. Ama herkes bu soruyla uyanıyor.
Bir de dijital gürültü var...
Her ekran “düşman kim?” diye soruyor.
Ama kimse sormuyor: “Peki, dost kim?”
Böylesi bir karmakarışık düzende; seenager ruhu; direniş mi, yoksa ruhumuz için bir avuntu mu?
Bu çağda Seenager olmak; nazikçe, zarafetle, gürültüye karışmadan direnmek demek.
Ama direnmenin de sınırları var.
Çünkü sürekli çökme tehdidi altında yaşayan bir toplumda, insanın ruhu bile kamburlaşıyor.
O yüzden Seenager ruhu artık yalnızca bir yaşam sevinci değil, bir yaşam hakkı savunusu durumuna geldi.
Sabah “bugün gülebilecek miyim?” diye uyanıyorsan, bil ki artık yaş almak değil, yaşayabilmek başlı başına bir eyleme dönüşmüş demektir.
Çünkü...
Türkiye’de yaşlanmak; yalnızca kemiklerin değil, umutların da incelmesidir.
Adımların yavaşlarken, kalbin haberlerde ürperir.
Sokakta yürürken yalnızca bacakların değil, zihnin de diken üstündedir.
Çünkü bu coğrafyada yaş almak; korkuyla, kaygıyla birlikte büyümektir.
Ruhun genç kalsa da, ülkenin yorgunluğu yük olur sırtına...
Seenager olmak artık ayrıcalık değil.
Bir tür içsel “acil durum çantası”dır; gerektiğinde içine saklanırsın, gerektiğinde oradan bir teselli cümlesi çıkarırsın kendine...
Ama ne yazık ki bu ülkede:
-
Gençler birer birer yaban ülkelere göçüyor,
-
Orta yaş sessizce umutsuzluğa gömülüyor,
-
Yaşlılar sabah kahvelerini “bize mi kaldı bu dünya?” diye içiyor.
İster Seenager ol, ister Zen ustası...
Toplumun ruhu kırılmışsa, bireyin ruhu ne kadar diri kalabilir ki?