Güven toplumun harcıdır. Bireyleri bir arada tutan en önemli bağlardan biridir. Üzerinde yaşanılan toprağı vatan yapan duygudur. Ancak güven kurum ve ilkelerin güvencesinde olmalıdır. Bağlılık veya sadakat denen kavramlar ancak eşitler arasında geçerlidir. Kişisel güvenliğin ilkel basamağı kan bağı ile belirlenmektedir. İnsanlar arasındaki yapay ayrımlar eğitim ve bilinçle aşılabilir. Eğitimin çağdaş, bilimsel ve demokratik olması, doğal olarak bireylerin bilinç düzeyini artırmaktadır. Bilinç düzeyi artan bireyler için farklılıkların doğal olarak algılanması sorunların aşılmasına olanak sunar. Bu oluşum güven duygusunu artırır. Bu özgür iradi beklentiler kurumsal güvencelere kavuşturulunca toplumda güven duygusunun yanı sıra yaşam düzeyi de yükselir. Din ve vicdan özgürlüğünün sorunsuz olarak yaşanabilmesi için; tüm bireylerin inançları güvenceye alınmalıdır. Bunun adı laikliktir. Laiklik inançların güvencesidir. Farklılıkların bir aradaki varlığı güç ve dayanışma demektir. 

Güvenlik algısı kişilerin konum ve koşulları ile ilgilidir. Kişisel konumlar belirleyici olunca, kaçınılmaz olarak sınıfsallık olaya damgasını vurur! Güven, dayanışma gerektirir. Dayanışmanın aynı anda bir örgütlülük olduğunu söyleyebiliriz. Bu nedenle örgütlü toplumlar çağdaştır. Sendikaların anlam ve önemi bu noktada ortaya çıkmaktadır. Seçenekler azalınca çözümler ilkelleşir! 

 

Kişilerin kan bağı gözetilmeksizin bir birine güvenmesi, onurlu ve insanca yaşanabilir bir iklimin olması ile olanaklıdır. Özgür iradi katılımcı bireyler kurumlara ve kendilerini yönetenlere de güvenmelidirler. . 

 Tanımak güveni önceleyen bir kavram,  aynı zamanda güvenin altyapısını oluşturur. Tanımak; objenin verili koşullardaki konumunu olabildiğince ayrıntılarıyla algılamak ve objenin süreç içindeki olası değişimlerini öngörebilmektir. Yani, beklentinin gerçekleşmesi halidir. Olası etkiler karşısında verebileceği tepkileri en az hata ile tahmin edebilmektir.  

Yaşanılası bir yaşamın sorunsuzca sürdürülebilmesi için, güvenli bir ortamın olması gerekir. Güvenli ortam, geleceğin öngörülür olmasıdır. Öngörülen bir gelecek kişisel plan ve projelerin kurgulanması olanağını sunar. Bu olanak hafife alınmamalı ve yadsınmamalıdır. Kurgulamak; yeni, farklı ve istenir olanı ifade eder ve adına umut denir. Bilinçli bireyler var olduğu sürece umutları bitmez.  

     Bir varlığın içinde bulunduğu ortamda; korkmadan, kaçınmadan, kuşku duymadan hissettiği rahatlıktır güven. Güvenin temel dayanağı konum ve koşullar hakkında yeterli bilgiye sahip olmaktır. Bilgi güvenin sınırlarını genişletir. Bilgi her koşulda güç ve özgüven demektir. 

Güven, yaşamın istenir renklerinin artırılmasıdır. Yaşamın gökkuşağında göz alıcı tüm renklerin her tonu bulunur. Tek başına güzel olan renkler, gökkuşağı bileşeninde çok daha güzel gözükürler. 

Güvenli kişi sorunlarını aşmasını bilir, sorun aşmak bir başarıdır. Başarılı kişiler sadece üretmez, üretirken yaratır! Yaptığı işe bilinçle yaklaşmak ve yaptığı işe aklını katmak ustalıktır. Yaratmak kendini aşmaktır; kendini aşmak da, geleceği yaratmaktır! Öngörülür gelecek, yaşam güvencesinin sürdürülmesidir. İnsanlar nelere güvenir? Soru şöyle yanıtlanabilir; kendisine,  çevresine, ülkesine ve dünya insanlık ailesine. İnsan kendisine güveni, güvenli bir ortamda güvenceye alır. Var olanların korunması, geliştirilerek geleceğe aktarılması, en temel insani görevlerden biridir. 

Yazımın başlığı, son şiirimle ilgili. Güvensizlik endişeye neden olur ki; endişe yıkıcı ve yıpratıcıdır! 

GÜNEŞİ BEKLERKEN. 

Biz; yaşlı ağaç, gülfidanı ve ben. 

Güne soyunduğunu gördük şafağın. 

Gölgeler ses vermezden evvel.  

Uykulu tenler giymeden renklerini, 

Yaşlı ağaç, gülfidanı ve ben; 

Güneşin doğmasını bekliyorduk. 

Deniz kendi kollarında uyuklarken; 

Açlıktı ilk uyanan sokaklarda… 

Güneş doğacaktı böğründen denizin, 

Sökülecekti tenlerden, gece yatısındaki dertler(!) 

Emzirecekti yaşlı ağaç dallarını, 

Ve dallar, rüzgârın okşadığı yapraklarını. 

Ninni güz mevsiminde ağıta kaçar(!) 

Gülfidanı ikircikliydi bir kararın eşiğinde, 

Güz gülleri açsam mı diye sordu kendine. 

Dedi ki, gelirken gül açımlı gülüşünle gel; 

Sular gebeyken sevdanın çığlıklarına… 

Takınıver doğanın albenisini, 

Ve bir sabah yalnız kurtuluşunla gel! 

Ben diyordum ki, yarınlar… 

Geleceği görmekten korkar olduysak, 

Gidişimiz istenir olmaktan uzaktır: 

Ya beklediğimiz yarınlar değilse? 

Yaşlı ağaç, gülfidanı ve ben; 

Bilinmezliğin endişesi katıldı bize. 

Biz, güneşin doğmasını bekliyorduk yine ‘de!