Umut bilinçli varlıkların olabilir beklentileridir. Beklenti olabilirlikler dışında ise, bunun adı umut değil hayaldir. Hayallerin seçenekleri içinde, sadece başarısızlık yer almaz! İnsan türü açısından olay değerlendirildiğinde; insanların umutlarının düşmanının yine insanlar olduğu görülür. Bu gerçeği Nazım Hikmet Düşman adlı şiirinin girişinde şöyle vurguluyor:
“Onlar ümidin düşmanıdır, sevgilim,
Akar suyun,
meyve çağında ağacın,
serpilip gelişen hayatın düşmanı.”
Umut düşünen, algılayıp yorumlayan varlıklara özgü bir niteliktir. Başka bir açıdan bakıldığında ise, evrensel kültürün temelini oluşturduğu da görülür. Kültür yaşamı kolaylaştırdığı gibi, onu anlamlı kılan bir etkendir. Yani kültür bir yaşam biçimidir. Bu insanlık birikimi her koşulda hem umudu, hem de onları gerçekleştirebilecek ortamları hizmete hazır kılar. Bu nedenle sanatın ve kültürün tetikleyicisidir umut. Düşünen varlıklar var olduğu sürece evrende umut var olmaya devam edecektir.
Nazım Hikmet burada umudun düşmanlarını açığa çıkarırken, aynı zamanda vatana düşman olanları da açıkça gözler önüne seriyor. Zaten emeği ile geçinen genel çoğunluğun vatana ihanet edebilecek güç ve olanaklarının olmadığını biliyoruz. Çünkü insana, vatana ve insanlığa ve doğaya ihanet edebilmek için, öncelikle bazı olanakların olması gerekir ki; bunların başında erk gelir. Erk iktidar demektir, iktidar ise güçler bileşkesidir. Güç sermayenin elinde…
Ne vatana ihanet edenler unutulur, ne de umudun düşmanları. Aynı şekilde bunların affedilmesi de söz konusu değildir.
Umut mevsimsiz çiçek açar bedende;
Yaşamak sevgiyle dolaşır tenlerde.
Acılara gebeyken güneş çığlığı bakışların,
Umutlar sürüklenir umutsuzluklara.
Yaşamın bin bir türlü halleri var fakat değişimler için zıtlıklar gerek. Mücadele güçlüyü ve gerekli olanı öne çıkarır. Değişimin değişmezliği bu çatışmaları zorunlu kılar.
Ayrılık en kısa yolu seçerken;
Sabırla beklemek umuda düşer.
Yürekteki sönmemiş nöbetçi sevdalar,
Alevlenmek için bir kıvılcım bekler!
Umut düşünce kalkmak, yenilse bile kavgadan kaçmamaktır. Bunu yaşamanın gerekliliği olarak kabul edebiliriz. Yaşamak, ille de yaşamak, onurluca yaşamak! Bu onurlu mücadeleye dostları da katmak gerek.
Yalnız değildir ufkumuzda batan güneş,
Suskun duvar bakışlı insanlardır kararan.
Taşa kesmiştir artık umut hiç yeşermez!
Yok edilen gelecek hiç gelmeyecektir!
Güven yaşamın olmazsa olmazlarının önde gelenidir. Güven ortamı, üretmenin, yaratmanın, değiştirip dönüştürmenin ön koşuludur.
Endişe, güç kaybettirir ve yıpratır. Potansiyel kayıpları, olabilirliklere erişimi engeller. Tek bir bireyin kaybı bile sonuçta insanlığın ve yaşamın kaybıdır.
İyimserlik, kayıpları asgariye indirir. Yönlendirici, teşvik edici, güçlendirici ve özendiricidir. İyimserlik yaratıcı ve paylaşımcıdır. Sevgi, paylaşıldıkça çoğalandır; güven, sevginin kozasıdır.
Hüzünlü eser ayrılığa dokunan seher yeli,
Yüreğimin gurbetinde büyüyen yalnızlığımdır!
Titrer can havliyle dala tutunan yaprak,
Gün batarken, umudun bakışları da söner!
Efendisine yakın olan, kendisinden uzaklaşır(!) Dostunu ve düşmanını bilmeyen, hem dostlarına hem de kendisine ihanet eder. Benzerlerin birlikteliği gücü yenilmezliklere taşır. Örgütlü toplumun anlam ve önemini kavramak gerekir. Tek tek yenilgilerimizin tek nedeni örgütlenemeyişimizdir!
Nazımla başladık, onunla da bitirelim:
“Bursa da havlucu Recebe,
Karabük fabrikasında tesviyeci Hasana düşman,
fakir köylü Hatçe kadına,
ırgat Süleymana düşman,
sana düşman, bana düşman,
düşünen insana düşman,
vatan ki bu insanların evidir,
sevgilim, onlar vatana düşman...”