"Uzun­ca bir ara­dan sonra Mavi Didim'in say­fa­la­rın­dan okur­la­rı­mı­za içten bir mer­ha­ba ve gö­nül­den te­şek­kür­ler su­na­rım; HER ZAMAN. KÖŞENİZ HAZIR söz­le­riy­le beni mutlu eden de­ğer­li kar­de­şim Ergun Kork­maz'a"
Home of­fi­ce ya da Türk­çe söy­le­yiş­le evde ça­lı­şı­lan alan… Ön­ce­le­ri hoş ge­li­yor­du, belki de ha­va­lı, ama gi­de­rek zo­run­lu… Kü­re­sel sal­gı­nın hız kes­me­di­ği dün­ler­de kalan gün­ler­de ya da en­di­şey­le bak­tı­ğı­mız ge­le­cek­te biz­le­ri kim bilir ne bi­lin­mez teh­li­ke­le­rin bek­le­di­ği bir dün­ya­da EV kav­ra­mı daha da önem­li oldu.
Evler biz­ler için yal­nız­ca yuva değil artık, ne­re­dey­se tüm 24 sa­ati­mi­zi ge­çir­di­ği­miz bi­rey­sel küçük bir dünya… Ve bu dün­ya­da her şey in­ter­net­le par­mak­la­rı­mı­zın ucun­da ve gün geç­tik­çe daha da alı­şı­yo­ruz bu yalın ya­şa­ma, yal­nız ya­şa­ma ko­şul­la­rı­na, yal­nız­lı­ğa… Hiç yüz yüze gel­me­di­ği­miz, yan yana dur­ma­dı­ğı­mız sanal dost­la­rı­mız­la yep­ye­ni, bam­baş­ka bir yol­cu­lu­ğa çı­kı­yo­ruz. Bazen tar­tı­şıp, bazen ortak pay­da­lar­da bu­lu­şu­yo­ruz.
Kü­re­sel efen­di­ler sa­nı­rım pek mut­lu­dur, par­ça­la­yıp, bölüp ve belki de mo­le­kül­le­ri­ne ayı­rıp, top­lum­sal ya­şam­dan sı­yı­rıp son aşa­ma­da bi­rey­sel yal­nız­lı­ğa mah­kum ede­cek­le­ri in­san­la­rın umar­sız ge­le­cek­le­ri­ni kur­gu­lar­ken… Üs­te­lik “yapay zeka” de­ne­tim­li bir dünya ol­gu­su da De­mok­les'in Kı­lı­cı gibi he­pi­mi­zin baş­la­rı­nın üs­tün­de sal­la­nır­ken… Tüm dün­ya­lı­lar ola­rak bir bi­lin­me­ze doğru ışık hı­zıy­la yol alı­yo­ruz.

Bu bağ­lam­da bir soru ge­li­yor gün­de­me:

Şu kü­re­sel ile­ti­şim ağın­da ve pek çok ki­şiy­le bağ kur­du­ğu­nuz sanal ka­mu­sal alan­da; ÜNLÜ mü olmak is­ter­di­niz, ÖNEMLİ mi?

Hiç dü­şün­dü­nüz mü acaba; ne olmak is­ter­di­niz?

Özel­lik­le de sanal or­tam­da “sos­yal medya” plat­form­la­rın­da; daha dün­le­re deyin bir soru so­rul­du­ğun­da, yüzü kı­za­ran, ezi­lip bü­zü­lüp “fik­rim yok” diye ya­nıt­lar veren kır­sal kö­ken­li ka­dın­lar ve er­kek­ler; bin türlü sı­ra­dan­lı­ğı, saç­ma­lı­ğı, şar­la­tan­lı­ğı ser­gi­ler­ken ora­lar­da… On­la­rın her biri fe­no­men kim­li­ğiy­le var­lık­la­rı­nı ta­nım­lar­ken… Be­ce­rik­siz­ce ban­ka­ma­tik­ten para çe­ke­me­yip de sos­yal medya or­tam­la­rın­da us­ta­ca canlı yayın açar­ken… Usuma dü­şü­yor bu soru: ÜNLÜ mü olmak is­ter­di­niz, yoksa ÖNEMLİ mi?

Bun­dan bir­kaç yıl önce de “yazar fe­no­men­ler” sal­gı­nı vardı. Ön­ce­le­ri blog ya­za­rıy­dı­lar, daha sonra da gün­cel ya­şam­la­rı­nı, her türlü duygu du­rum­la­rı­nı pay­laş­tık­la­rı ya­zı­la­rıy­la; her bi­ri­si YAZAR kim­li­ği al­dı­lar. On­lar­dan ne kaldı ge­ri­ye? On­la­rı anan, anım­sa­yan… Yaz­dık­la­rı “kitap bü­tün­lü­ğün­de­ki saç­ma­lık­la­rı” para verip alan, oku­yan kim var bu­gün­ler­de? Sabun kö­pü­ğü ba­lon­cuk­la­rı gibi bir par­la­dı­lar ve an­sı­zın sö­nü­ver­di­ler; yitip git­ti­ler tü­ke­tim top­lu­mu­nun, tü­ke­ti­len­ler çöp­lü­ğün­de…

Yazar de­yin­ce, yaz­mak de­yin­ce; tut­kuy­la yaz­ma­ya düş­kün­ken var­lı­ğım, daha neler ge­li­yor ak­lı­ma, neler?

Üs­te­lik biz­ler o ünlü ya­zar­lar gibi per­va­sız ola­mı­yo­ruz, se­fa­hat alem­le­ri­ne da­la­mı­yo­ruz ve artık Be­yoğ­lu’nda ge­ze­mi­yo­ruz, Çiçek Pa­sa­jı’na gi­de­mi­yo­ruz ama son yıl­lar­da Ka­dı­köy Mey­ha­ne­le­ri var di­yo­ruz.

İşte o mey­ha­ne­ler­den gi­rin­ce içe­ri­ye her yerde Orhan Kemal, Can Yücel, Orhan Veli… Ama ne yazık ki onlar gibi de ola­mı­yo­ruz. Çünkü biz ol­mu­şuz mem­le­ket aş­kı­na deli, yaz babam si­ya­set… Bu adam­la­rın ömrü geç­miş sar­hoş ma­sa­la­rın­da; her gece ra­kı­lı zi­ya­fet… Olsa da pej­mür­de kı­ya­fet… Onlar afili yazar. Bize değ­miş nazar. Ben­li­ği­miz­de vatan mil­let aşkı azar da azar. Yok ol­mu­yor; bun­dan böyle açıp şa­ra­bı ya­za­ca­ğım aşk ro­ma­nı ya da çocuk ma­sal­la­rı di­yo­rum. Bir bak­mı­şız ki bizim ki­tap­lar da dört baskı yapar, kim bilir belki de po­şe­te girer, üs­te­lik daha çok satar. Ama ÜNLÜ mü, ÖNEMLİ mi olmak daha de­ğer­li so­ru­su; ge­zer­ken bey­ni­miz­de, ne zor bir se­çim­dir bu böyle di­yo­ruz. Do­la­yı­sıy­la ne ÜNLÜ ne de ÖNEMLİ ola­mı­yo­ruz.

Bu arada siz­le­re de bir ses­len­sek iyi olur be kız­lar…

Çünkü top­la­na­ma­sak da alan­lar­da, ago­ra­lar­da, mey­dan­lar­da… Bu­lu­şu­yo­ruz ya sanal or­tam­lar­da; KIZ­KAR­DEŞLİK ol­gu­su­nu, al­gı­sı­nı ya­ya­lım, güç­len­di­re­lim, ge­liş­ti­re­lim. BİRLİKTEN KUV­VET DOĞAR bunu ke­sin­lik­le unut­ma­ya­lım.

Ne merde, ne na’merde KADIN, KA­DI­NIN KUR­DU­DUR de­dirt­me­ye­lim diye dü­şü­nü­yo­ruz.
Geçit ver­me­ye­lim ka­dın­la­rı yok sayan ne bir ey­le­me, ne de bir söy­le­me ve özel­lik­le de ço­cuk­la­ra göz diken te­ca­vüz­cü­le­re, ka­dın­la­rın ca­nı­nı alan ka­til­le­re hep bir­lik­te DUR di­ye­lim di­yo­ruz. Ama siz­le­re de ula­şa­mı­yo­ruz.

Ne yazı ki siz­ler de umur­sa­maz ol­du­nuz; so­run­la­ra du­yar­sız kal­dı­nız. Ne­re­dey­se ço­ğun­lu­ğu­nuz “si­li­kon­lu dil­ber” kı­va­mın­da ÜNLÜ ol­du­nuz ve ÖNEMLİ olmak gibi bir amacı çok­tan bı­rak­tı­nız. Sonuç ola­rak siz­ler­le de kı­vanç­ta ve ta­sa­da bu­lu­şa­mı­yo­ruz.

Sı­ra­da kim­ler var?

Her ne kadar 70’lik rakı aç­ma­sak da sof­ra­mız­da ÜNLÜ YAZAR bü­yük­le­ri­miz gibi, el­bet­te ki sı­ra­da bizim gibi 70’lik­ler var, el­bet­te ki onlar için söy­le­necek söz­le­ri­miz var.

Bi­li­yor­su­nuz “yaş 70, iş bit­miş” dö­ne­mi çok­tan geçti. Gü­nü­müz­de 70; yolun ya­rı­sı…

Artık insan öm­rü­nün 150 yıl ol­du­ğu ka­nıt­lan­dı; erken ölen­ler, ölüm­le­rin­den ken­di­le­ri so­rum­lu, suçlu. Bi­li­niz ki gü­nü­müz­de­ki 70’lik­ler, bil­ge­lik­le­riy­le, sağ­lık­lı be­yin­le­riy­le ve be­den­le­riy­le nice, nice genç­le­ri gömer. Çünkü onlar gün­düz­le­ri ham­bur­ger-co­la, ge­ce­le­ri türkü barda ve­ri­len mola ara­sın­da ya­şam­la­rı­nı tü­ket­mez.

Kuş­ku­suz ya­şa­mış ol­du­ğu­muz kü­re­sel sal­gın dö­ne­min­de ya da 2024 Emek­li­ler Yılı gün­le­rin­de; onlar ken­di­ni sağ­la­ma alma, var­lı­ğı­nı ko­ru­ma ya­rı­şın­da en önde git­ti­ler ve “Sal­dım ça­yı­ra, Mev­lam ka­yı­ra” ya da “Ölen, ölür kalan sağ­lar bi­zim­dir” dü­şün­ce­siy­le sal­gı­nı yö­net­ti­ği­ni sa­nan­la­ra “asla” gü­ven­me­di­ler. Bu ne­den­le de ku­ral­la­rı­nı ken­di­le­ri koy­du­lar, olum­suz dış­sal­lık­lar­dan ken­di­le­ri­ni ko­ru­du­lar. Sa­pa­sağ­lam ya­şam­da kal­dı­lar. Ya­şa­dı­ğı­mız 2025 yılı da Aile Yılı; aman bu yıl da aile­ler sağ ve sağ­lık­lı kal­mak için ken­di­le­ri­ni ko­ru­sun.

İste­riz ki her­kes sağ­lık­lı olsun. Günü bir­lik ya da ge­çi­ci bir süre için ÜNLÜ değil, ya­şam­la­rı bo­yun­ca ÖNEMLİ olsun. Her­kes yaşam bil­ge­si, ulu çınar, men­tor, yol gös­te­ri­ci 70’lik­ler gibi her türlü olum­suz­lu­ğa kar­şın var­lı­ğı­nı, be­den­sel ve tin­sel sağ­lı­ğı­nı ko­ru­sun. Yaşam; biz­le­re su­nul­muş tek kul­la­nım­lık bir ola­nak. Bi­ri­le­ri kur­ma­ya ça­lış­sa da o çok de­ğer­li var­lı­ğı­nı­za tuzak; ina­dı­na sağ kalın, sağ­lık­lı olun. İna­dı­na mutlu olun. Baş­ka­la­rı için ÜNLÜ değil ama ken­di­niz için ÖNEMLİ olun. Her sabah doğan gü­ne­şe ne­şey­le gülün.