Bun­dan uzun yıl­lar önce yani se­net-çek-kre­di kar­tı­nın ol­ma­dı­ğı za­man­lar­da bizde Kay­se­ri’de Sümer li­se­sin­de okula gi­der­ken yaz ta­ti­lin­de bir ayak­ka­bı ma­ğa­za­sın­da ça­lı­şıp aile büt­çe­si­ne kat­kı­da bu­lun­ma­ya ça­lı­şı­yor­duk.

Ayak­ka­bı sa­tı­şı ile il­gi­le­nen­ler bi­lir­ler, bir takım ayak­ka­bı sekiz çift­ten olu­şur ve sekiz çift­ten olu­şan ayak­ka­bı nu­ma­ra­la­rı­nın da­ğı­lı­mı şu şe­kil­de­dir

39 nu­ma­ra bir çift

40 nu­ma­ra bir çift

41 nu­ma­ra 2 çift

42 nu­ma­ra 2 çift

43 nu­ma­ra bir çift

44 nu­ma­ra bir çift.

O za­man­lar­da yani 1970’li yıl­la­rın ikin­ci ya­rı­sın­da daha çok İstan­bul’dan gelen ayak­ka­bı ima­lat­çı­la­rı el­le­rin­de kendi zevk­le­ri­ne göre ha­zır­la­dık­la­rı ayak­ka­bı mo­del­le­ri­ni ayak­ka­bı ma­ğa­za sa­hip­le­ri­ne gös­te­rir, Ma­ğa­za sa­hip­le­ri de be­ğen­dik­le­ri mo­del­ler ile il­gi­li ola­rak “şu mo­del­den şu kadar takım bu mo­del­den bu kadar takım” ola­rak ne­re­de ise bir kam­yon ayak­ka­bı si­pa­ri­şi ve­rir­ler­di.

Si­pa­riş ta­mam­lan­dı­ğın­da önce ke­bap­lar yenir, sonra İstan­bul’dan gelen ima­lat­çı firma sa­hi­bi yada tem­sil­ci­si top­lam si­pa­riş mik­ta­rı­nı be­lir­le­dik­ten sonra, Kay­se­ri’deki ma­ğa­za sa­hi­bi ka­sa­da o güne kadar bi­ri­ken ne varsa verir, ima­lat­çı “Ka­la­nı ne ya­pa­ca­ğız.?” diye sor­du­ğun­da” ma­ğa­za sa­hi­bi “yemin ede­rim ki kalan öde­me­le­ri sana şu ta­rih­ler­de ya­pa­ca­ğım” de­dik­ten sonra mi­sa­fi­ri İstan­bul’a yolcu eder­di.

Ara­dan 15-20 gün bi­le­me­din bir ay sonra ma­ğa­za­nın ka­pı­sı­na kam­yon ya­na­şır biz dört bir kol­dan sa­at­ler süren uğ­raş­lar so­nu­cu bir ayak­ka­bı­yı in­di­rir, sa­tı­şa baş­lar­dık.

Bah­set­ti­ği­miz ta­rih­ten bu za­ma­na kadar 40 yıl­dan fazla bir zaman geçti, dünya de­ğiş­ti, in­san­lar de­ğiş­ti, bu de­ği­şim içe­ri­sin­de mec­bu­ren ti­ca­re­tin ku­ral­la­rı da de­ğiş­ti ve de­ği­şen bu de­ğer­ler ara­sın­da “sözüm se­net­tir” ifa­de­si de ku­lak­lar­da eski bir ha­tı­ra ola­rak kaldı.

Geç­ti­ği­miz gün­ler­de işi­miz ge­re­ği İstan­bul’da top­tan kumaş işi yapan çok eski bir dos­tu­mu­zu zi­ya­ret ettik, ih­ti­ya­cı­mız olan kumaş si­pa­ri­şi­ni ver­dik, fi­yat­la­rı be­lir­le­dik, bor­cu­mu­zu öğ­ren­dik hayli bir yekun tutan si­pa­riş­le­ri­miz için kredi kar­tı­mız­dan öde­me­yi yap­tık.

Ay­rıl­ma vakti dos­tu­mu­za “Yine böyle se­net­le se­pet­le kumaş is­te­yen var mı.?” diye sor­du­ğu­muz­da “-abi el­bet­te var, Ana­do­lu’da bizim 30 yıl­dır 40 yıl­dır iş yap­tı­ğı­mız ve bu iş­bir­li­ği do­la­yı­sı ile ne­re­de ise ak­ra­ba ol­du­ğu­muz müş­te­ri­le­ri­miz var bun­lar­la yap­tı­ğı­mız alış ve­riş­te zaten bir sı­kın­tı­mız yok, ancak yeni ürün al­ma­ya gelen bir müş­te­ri yemin et­me­ye işin içe­ri­si­ne Allah’ı pey­gam­be­ri kat­ma­ya baş­la­yın­ca çay-kah­ve ıs­mar­la­yıp ka­pı­yı gös­te­ri­yo­ruz zira bun­la­rın ta­ma­mı dini de­ğer­le­ri is­tis­mar eden in­san­lar” de­di­ğin­de şaş­tık kal­dık.

Ora­dan ay­rıl­dı­ğı­mız­da “Acaba neden böyle olu­yor.?” diye kendi ken­di­mi­ze sor­du­ğu­muz­da far­kı­na vardı ki her­han­gi bir ih­ti­ya­cı ile il­gi­li yada ge­lecek bek­len­ti­si ile il­gi­li ola­rak bizim kar­şı­mı­za çıkıp “ Val­la­hi-bil­la­hi” diyen Allah adına söz veren ye­min­ler eden kim varsa ta­ma­mı ile ir­ti­ba­tı­mı­zı kes­mi­şiz.

Dün­ya­nın ve dünya ile bir­lik­te ti­ca­re­tin­de de­ğiş­me­si­ne bir şey di­ye­ce­ği­miz yok ancak bizi biz yapan de­ğer­le­rin bu kadar aşın­dı­rıl­ma­sı rah­met­li Yaşar Nuri Öz­türk’ün “Allah ile al­dat­mak” ifa­de­si ile var olan de­ğer­le­ri­mi­zin yerle yek­san edil­me­si­ne gön­lü­müz asla razı gel­mi­yor.

Yıl­lar önce yemin yada söz he­pi­miz için se­net­ten, se­pet­ten, çek­ten, te­mi­nat mek­tu­bun­dan çok ama çok daha önem­liy­di, ancak dini başta si­ya­set olmak üzere ti­ca­ret ve sos­yal ha­yat­ta her türlü olum­suz­lu­ğa alet eden­ler yü­zün­den artık hiç kimse bu ifa­de­le­ri kul­la­nan­la­ra iti­bar et­mi­yor.

Nasıl bu hale gel­di­ği­miz so­ru­su­na ina­nın bizde cevap bu­la­mı­yo­ruz.