Hey gidi koca Mahsuni Şerif… Hey!..
Tamam, tamam… Biliyoruz.
Aşık Mahsuni’nin “Aşk’ını unutmuş değiliz.
Ancak onun neye ve kime âşık olduğunu, içinde yaşadığımız süreçte anımsayamadığımız için olsa gerek, [herhalde… herhalde bu nedenle] içimden gelmedi klavyede aşık sözcüğün harflerine basmak.
----Yuh!... Yuh!..
Bugünün şartlarında, güncelleyerek kimlere doğru çekersiniz o güzelim Yuh-Yuh’u?
Önemli bir soru.
Ve bu sorunun yanıtı oldukça kalabalık, bunu da biliyoruz.
Ama yine de o kalabalık listeyi eksiltmeden, seyreltmeden sıralamak gerek “yuh”larımızı.
İçimizi biraz olsun ferahlatana kadar:
---Yuh!.. Yuh!
Dönenlere, döne döne dönüverenlere…
----Yuh!.. Yuh!
Solu gösterip, sağa vuranlara,
ABD’ye karşıymış gibi yapıp,
Çin’in çanağını sıyıranlara…
---Yuh!.. Yuh!
Elindeki kırmızı bayrakla, kara gömlek giyenlere…
Bağımsızlıktan söz edip, güce biat edenlere,
----Yuh!.. Yuh!
Dün öyle, bugün böyle, yarın şöyle olanlara,
Güce, koltuğa, çıkara tapanlara
----Yuh!.. Yuh!
Daha gider mi bu “yuh-yuh yüklü satırlar; aşağılara aşağılara kadar uzanır mı?
Uzanır.
Ancak; vezinli kafiyeli, bağlamalı gür bir ses olabilmek için Mahsuni olmak gerekir.
Uzatmayalım:
Aşık Mahsuni Şerif olabilmek zor iş…
Olamayanlara, olmak için çaba, emek göstermeyenlere…
----Yuh… Yuh!
Her şeye, tüm bu olup bitenlere, tekmil şartlara rağmen aşık olabilen insandır işte o; aşk içinde olabilendir...
Bizden bu kadar.
Bu işi becermek zor iş.
Kotarmak ise, neredeyse imkânsız.
Bu kez Yuh değil, Yuf!
----Yuf… Yuf… [da] Yuf… Yuf!