Felaket : “ Başa gelen üzücü ve korku verici hal.” olarak tanımlanır.  Eşanlamlısı belâ, âfet, musibettir. Felaket milletlerin, fertlerin, toplumların, kurum veya kuruluşların hatta Dünyanın da başına gelebilir. Bu nedenle hiç istenmeyen bir olaydır felaket. Buna rağmen hiç beklenmedik bir zamanda felaketle karşı karşıya kalıverir insanlar.
    Felaket devamlı bir korkudur insanlarda. Kişioğlu bundan korunmak için dua eder, kendi imkanları dahilinde tedbirler alır. Küçük çaplı sellere, depremlere ve yanardağ fışkırmalarına karşı başarılı olunsa da büyük felaketlere karşı Allah’a dua etmekten başka yapabileceği bir şey yoktur. İnsanın çaresiz bir hastalığa yakalanması veya büyük bir kaza geçirmesi onun için bir felakettir. Felaket başka felaketleri de getirebilir. Beterin beteri vardır deyip sabretmesini bilmeliyiz. Bu meyanda Tolstoy : “ Felakete boyun eğersen, felaket de sana boyun eğer.” demiştir.
    Felaket saatlerinde insanlar birer yetim çocuk gibidirler. Yapabilecekleri fazla bir şeyleri yoktur. Sadece o saatin geçmesini beklerler. Zengin bir kişinin iflas ederek fakirliğe sürüklenmesi onun için bir felakettir. Bu felaket o kişiyi yapayalnız bırakıverir. Dağılıverir etrafındaki dost bildikleri.  Shakespeare :  “Felaket kabarık dost sayısını sıfıra indirir.” demiştir. İnsan daima bir felaketle karşı karşıya gelebileceğini hiç aklından çıkarmamalıdır. Buna göre hareket etmeli, daima hazırlıklı bulunmalıdır. Sabretmesini bildikten sonra, her felaket mutlaka atlatılır. Sonunda selamete erişilir. Balzac : “ Tanrı herkese felaketi gücüne göre verir.” demiştir. Yani atlatılamayacak  felaket yok demektir.
    Milletlerin de başına büyük felaketler gelebilir. Birinci ve ikinci dünya savaşlarında olduğu gibi. Yeter ki bu felaketlere karşı sabretmesini bilmeli, felâket sonrasında da zayiatın giderilmesi için maksimum derecede çalışılarak daha ileriye gidilebilmelidir. Almanya ve Japonya’nın yaptığı gibi. Bu iki ülke felâket sonrasında öncekinden daha iyi duruma gelmişlerdir. Hatta Japonya ülkesinde depremlerin yol açtığı zayiatlara karşı diğer devletlerden gelen yardımları kabul etmeyecek kadar iyi durumdadır.
    Başımıza gelen bütün felâketlere karşı sabretmesini bilmeliyiz. Ümidimizi ve çalışma azmimizi hiçbir zaman yitirmemeliyiz. Öncekinden daha iyi duruma gelmek için daima çalışarak mutluluğu aramalıyız.
    Satırlarımıza Mehmet Akif Ersoy’un şu güzel sözüyle son verelim.
    “Felâketi sabreyleyenler insandır.”

------------------------------------------------

İNSANİ ÖZELLİKLER

Kalbimiz temiz,
Hepimiz dürüstüz,
Doğruyuz,
Melek gibiyiz,
İyilik düşünürüz,
Sevgimiz sonsuz,
Kötü söylemeyiz,
Kardeşe sahip çıkarız,
Komşuyla iyi geçiniriz,
Yalan söylemeyiz,
Dolandırıcılık yapmayız,
Büyüklere saygılıyız,
Bulunmasını istediğimiz,
İnsani özelliklerimiz.
Yeterli miyiz?
Maalesef değiliz.

Osman ACAR- KÖYCEĞİZ

------------------------------------------------

              EYLÜL
    
Eylül sabahının serinliği 
Tatlı tatlı tenine dokunan yeli 
Hışırdayan yapraklarının sesi 
Tam bir müzikal, melodi 
Ne de huzur verir insana 
Küçücük dokunuşlarla ruhlara 
Farklı bir mutluluk, sanki rüya 
Renkleriyle ayrı bir dünya 
Oyalı, kıvrımlı yapraklarıyla 
Oradan oraya uçuşan kuşlarıyla 
Börtü, böcek, küçücük canlarıyla 
Eylülü çok güzel yaşatırlar bana 
Yok böyle bir armoni 
Mevsimlerin, ayların cenneti 
Çay içmenin zevki sefası demi 
Ayrı bir hava yaşatır, ben de ki beni…

Ferhan YEŞİL – ANTALYA

------------------------------------------------

ÇİVİT MAVİSİ

Sen duvar kâğıtlarını sevmezsin
Yapmacık gelir desenleri
Bu yüzden boyuyorum 
Bu duvarları
Gülkurusu yatak odası
Salon çivit mavisi
Bayramlık yeşil elbisemi 
Yeni ütüledim
Fırında ıspanaklı börek 
Sofrada yaprak sarması
Her şey tam tekmil tamam
Sen yoksun
Oysa Bahçede 
Ortancalar açtı
Panjurumuz pembe
Salonumuz çivit mavisi.

Aysel AKGÜN - İSTANBUL

------------------------------------------------
        
            
      BEN GİDİYORUM

Seni çok özledim, uzak olsan da
Kaç günlük ömrümüz, kaldı desen de
Hayalin bendedir, hiç gelmesen de
Söylemiştim sana, ben gidiyorum.

Umudum tükendi geçmiyor yıllar
Senin hasretinden, yüreğim ağlar
Yokluğun kalbime karalar bağlar
Söylemiştim sana, ben gidiyorum.

Sevdanın bakışı, hüzündür yüzü
İçimdeki sızı, ağlatır sözü
Pişmanlık duyarken, geçmiyor izi
Söylemiştim sana, ben gidiyorum.

Hasretin içimde tükenmez çağlar
Gözümde tütüyor sensizlik yıllar
Döküldü yapraklar, soldu umutlar
Söylemiştim sana, ben gidiyorum.

HALİSE TEKBAŞ - ADANA
 

------------------------------------------------

AŞKI YAŞAMAK 

Alacası yüreğe yansımış 
Bir ağustos akşamı 
Yaz sıcağı yakarken teni 
Şöyle bir, kıyı kasabasında 
Püfür püfür esen 
Denizin bağrında, 
Oturup bir masaya 
Göz göze 
Çayın demini alırcasına 
Yudumlamak var ya 
Uzaktan gelen 
Müziğin nağmelerine 
Sarılırcasına 
Senli akşamlarda 
Dalarak enginlere 
Sazın teline dokunurcasına 
Seni, seni yaşamak 
Delicesine çarpan 
Dalgaların sevdasında 
Gülümseyen gözlerinde 
Beni, beni görmek. 
Sevgini mühürlemişçesine 
AŞKI yaşamak…

Ferhan YEŞİL - ANTALYA

----------------------------------------------------------

BANA MI SORDUN? 

Bana mı sordun ki, koyup giderken
Çok mutluydun hani, veda ederken
Aklına mı geldim, dara düşerken
Dönüp de ardına bakma bir daha.

Yüreğimde artık, izin kalmadı
Kulağımda sesin, sözün kalmadı
Yüzüme bakacak, yüzün kalmadı
Dönüp de ardına bakma bir daha.

Düşünseydin onu, yolun başında
Ne baharımdasın, ne de kışımda
Kime istersen git, benim dışımda
Dönüp de ardına, bakma bir daha.

Sandın ki hasretin, öldürür beni
Tekrar bu limana, dönmez bu gemi
Sildim hayatımdan, kalbimden seni
Dönüp de ardına, bakma bir daha.

Birdal Can TÜFEKÇİ - DALAMAN

--------------------------------------------------

  PİŞMANLIK 

Uzun yolun bakiyesi olmuşum;
Hayatım okunur göz aklarımdan!
Bir fırsat ver, havalansın can kuşum;
Kalksın artık bu yük ayaklarımdan!

Şehr-i hayâl kapısını zorlarım,
Deli gibi pervazlara fırlarım;
İfşa olur damla damla sırlarım;
Süzüldükçe bu ter, şakaklarımdan!

Göz bebeklerimde ışıyan gurur,
Silindikçe, her hücreme kan vurur;
Can alıcı melek karşımda durur;
Son hece de sızar dudaklarımdan!
 
Levent TOPLUDAL - NAZİLLİ 

---------------------------------------------

 BEKLEME

Bir zamanlar tütüyordun gözümde
Yazım sendin, kışım sendin, güzüm de…
Kerem, Aslı için durdu sözünde
Onun gibi yanar diye bekleme.

Kara gözlerine bakıp ta kanan
Ben değilim her sözüne inanan
Üstüne binipte sana şahlanan
Aşk atına biner diye bekleme.

Dağsever çektiğim nazını bile
Unuttum simanı gözünü bile
Bana huzur veren sözünü bile
Hep adını anar diye bekleme.

Bekir DAĞSEVER – ADANA

----------------------------------------------------------