Bunca tecrübeden sonra artık hepimiz biliriz ki Türkiye’de hayatımızı tanzim eden ve kimin nerede olacağına karar veren en büyük olgu siyasettir.

Ticaret yapan bir insan ne kadar zengin olursa olsun, yurt içinde yurt dışında ticari olarak ne kadar başarılı çalışmalara imza atmış olursa olsun o isim eğer siyaseten bir başarı sağlayamamışsa o güne kadar kat ettiği mesafenin bir önemi olmaz.

Türkiye’de her beş yılda bir yerel ve genel seçim yapılıyor, dikkat edin özellikle her genel seçim öncesi nerede ise tüm başarılara doymuş ve ülkenin “katrilyoner” olarak tanımladığı pek çok iş insanı var olan bir siyasi partiden milletvekili adayı olmak adına olağanüstü siyasi manevralar yapmaktan asla geri durmazlar.

Söz konusu insanların aday oldukları siyasi partiler arasında iktidarı yakalayanlar arasında olanların kendi firmalarına var olandan daha fazla yol açabilmek adına devletin bürokratlarına talimat verdikleri hepimizin malumu.

Ancak seçildiği parti iktidar olamayan ve iktidar olması mümkün görülmeyen bir siyasetçinin ikinci defa üçüncü defa o partiden seçilmek adına verdiği mücadelede ülkenin başka bir gerçeği.

Başarılı olmanın yolunun siyasetten geçtiğini bilen ve siyasete biraz olsun ilgi duyan kim varsa genel seçimde milletvekilliği yerel seçimde de belediye başkanlığı-belediye meclis üyeliği yada il genel meclis üyeliği için koşturup durduklarına şahit oluyoruz.

31 Mart tarihinde yapılacak yerel seçime artık sayılı günler kala, partiler başkan adayları ile birlikte belediye meclis üyesi ve il genel meclis üyesi adaylarının bulunduğu listeyi 20 şubat Salı günü mesai bitimine kadar bölgelerindeki seçim kurulu başkanlıklarına teslim edecekler.

Şu sıralar herhangi bir siyasi partiden meclis üyeliği yada il genel meclis üyeliği için başvuru yapanların tamamı bulabildikleri partinin üst düzey yetkililerine kendilerinin mutlaka seçilebilecek üst sıralara yazılmaları adına diplomasi yapıyorlar.

21 Şubat Çarşamba sabahı yani listelerin belli olmasından sonra seçime katılan tüm partilerin tamamında istisnasız istifalar olacağı artık herkes tarafından bilinen bir gerçek.

O ana kadar bulundukları il-ilçe-belde merkezlerinde bünyesinde bulundukları siyasi partinin teşkilat başkanlarına, belediye başkan adaylarına toz kondurmayan aday adayları da o saatten sonra “benim hakkımı yediler” diye ortalığı birbirine katmaktan geri durmayacaklar.

Normal şartlarda yerel seçimde belediye başkanlığını kazanamayan bir siyasi partinin meclis üyesi olmanın hiç kimseye bir faydası yok aksine çok büyük zararı bile var.

Ancak yazımızın başında da belirttiğimiz gibi bizim memlekette doğduğumuz günden tabuta gireceğimiz güne kadar hayatımızı tanzim eden tek olgunun siyaset olduğu gerçeği insanımızı siyaseten seçilmiş bir yerde olmaya mecbur ediyor.

Her aday belirleme sonrasında siyasi partilerden mutlaka istifalar olur, o zamana kadar can ciğer kuzu sarması olan dostlar bir daha ömür boyu birbirlerinin yüzüne bakmazlar daha da kötüsü adeta düşman olarak hayatlarını sonlandırmakta bir sıkıntı görmezler.

Biz kendimizi bildik bileli iktidara gelen parti “ilk aşamada siyaseti cazibe merkezi olmaktan çıkartacağız” şeklinde söylem geliştirseler bile geçen yıllar içerisinde siyasetin cazibesi olabildiğince artınca vatandaşa da siyaset yapmaktan başka bir çare kalmıyor.

Önümüzdeki çarşamba günü yani 21 şubat tarihi itibarı ile anlatmaya çalıştığımız istifalar sonrasında listelerde sıralamaya giremeyenlerin en yakınındakine bile nasıl düşman kesileceğini hep birlikte yaşayıp göreceğiz.

Siyasete ve siyasetçiye bu kadar fazla güç verildiği bir ülkede anlatmaya çalıştıklarımızdan başka bir sonuç çıkması da asla mümkün değil ki…