Hak ile bi­lin­cin çok yakın bir iliş­ki­si var. Bi­linç aynı za­man­da ne­le­rin ve niçin sa­hi­bi ol­du­ğu­nun far­kın­da ol­mak­tır. Bir sö­zü­müz derki; “Hakkı ta­nı­yan hak­sız­lı­ğa baş eğmez!” En basit bir an­la­tım­la; va­tan­daş olmak tar­tış­ma­sız ola­rak va­ta­nın pay­da­şı ol­mak­tır. Bu pay­daş­lık, ebe­veyn­ler­den ço­cuk­la­rı­na geçer. Ak­ta­rı­lan mi­ra­sın kap­sa­mın­da, ül­ke­nin bütün var­lık­la­rıy­la bir­lik­te, olası tüm po­tan­si­yel­le­ri de yer alır. Ülke var­lık­la­rı­nın ge­le­ce­ği ya­rat­ma doğ­rul­tu­sun­da kul­la­nı­la­cak ol­ma­sı, mev­cut­lar­la ola­nak­la­rı bir­leş­ti­re­rek ola­sı­lık­la­ra kapı açar. Ge­le­cek­le il­gi­li istem ve bek­len­ti­ler bu haklı ge­rek­çe­le­re da­ya­nır. Dağın ba­şın­da­ki çoban ile, met­ro­po­lün gö­be­ğin­de otu­ran ada­mın ge­le­cek­ten ala­cak­la­rı, hak te­me­lin­de ve fır­sat eşit­li­ği ile sa­hip­li­ği be­lir­ler. Gü­nü­müz­de bir sı­nıf­sal eko­no­mik ter­cih ola­rak KÖİ yön­te­mi uy­gu­lan­mak­ta­dır. Bu uy­gu­la­ma­ya konu olan var­lık­lar için ve­ri­len ha­zi­ne gü­ven­ce­le­ri, tüm va­tan­daş­la­rı­mı­zı ortak yapar. Zafer Hava Ala­nı­nın he­def­ten sap­ma­la­rı­nın be­de­li­ni olay ve ol­gu­la­rın far­kın­da olan veya ol­ma­yan tüm va­tan­daş­la­rı­mız öder. Aynı yön­tem yol ve köp­rü­ler için­de ge­çer­li­dir. Sı­ra­dan in­san­la­rı­mız; yat­ma­dık­la­rı şehir Hasta ha­ne­le­ri için, kul­lan­ma­dık­la­rı yol ve köp­rü­ler­le ya­rar­lan­ma­dık­la­rı hava alan­la­rı için para öder­ler. Tut­ma­yan he­def­ler için uy­gu­la­ma­lar göz­den ge­çi­ri­le­ce­ği­ne, ob­jek­tif bir bi­çim­de be­lir­len­me­miş olan be­del­ler öden­me­ye devam edi­lir(!) Peki, hak ve hukuk ne işe yarar? Yan­lış­lar­da ısrar edi­lin­ce mil­yon­lar­ca in­sa­na hak­sız­lık edil­di­ği gö­rül­mü­yor mu? Bu ko­nu­da ken­di­le­ri­ne ve­ka­let ver­di­ği­miz tem­sil­ci­le­ri­miz neden ge­rek­ti­ği gibi hak­la­rı­mı­zı sa­vun­ma­mak­ta­dır­lar? Yüce Mec­li­si­miz ve 600 ve­ki­li­miz ne ya­pı­yor?
Sorun, olay ve ol­gu­la­rı al­gı­la­ma so­ru­nu. Ör­ne­ğin; hak­sız ka­zanç­la­rın biz­le­rin helal lok­ma­la­rın­dan alın­dı­ğı gö­rül­me­yin­ce, neyin ne ol­du­ğu pek an­la­şı­la­maz. Zaten, hiz­met üret­mek üzere se­çi­len veya gö­rev­len­di­ri­len ki­şi­ler, verme yü­küm­lü­lük­le­ri­ni kendi cep­le­rin­den değil, hal­kın öde­di­ği ver­gi­ler­den kar­şı­lar­lar. Ay­rı­ca, "ver­mek" ey­le­mi ile, "hak­kı­nı almak" ara­sın­da­ki fark kav­ran­ma­lı­dır. Ülke bizim ise, bu ül­ke­nin eşit ve özgür pay­da­şı ol­du­ğu­muz unu­tul­ma­ma­lı­dır. Şimdi verme ol­gu­su­na ba­ka­lım. Ver­mek, bir güç iliş­ki­si­ni işa­ret eder. Var­lık­lı ve güçlü olan ta­ma­men kendi ini­si­ya­ti­fi ile is­te­di­ği zaman ve sa­de­ce is­te­di­ği ki­şi­le­re is­te­di­ği kadar bir şey­ler verir. Almak böyle bir şey değil, hak te­me­lin­de, il­ke­le­re da­ya­lı ola­rak ve ku­rum­sal gü­ven­ce­ler­le ve­ril­me­si ge­re­ken­dir!
Hak­sız­lı­ğın, hu­kuk­suz­lu­ğun ve ada­let­siz­li­ğin he­de­fin­de “hak­lar” var. Temel hak­la­rın ba­zı­la­rı­nı şöyle sı­ra­la­ya­bi­li­riz: Var olma hakkı, var­lı­ğı­nı so­run­suz ola­rak sür­dür­me hakkı, adil pay­la­şım hakkı, can ve mal gü­ven­li­ği hakkı, eği­tim ve sağ­lık hakkı, insan onu­ru­na ya­kı­şır bir ya­şa­mı sür­dü­re­bil­mek için gü­ven­li ve gü­ven­ce­li iş sa­hi­bi olma hakkı ki, bu­ra­da fır­sat eşit­li­ği ile da­ya­nış­ma hakkı dev­re­ye girer. Da­ya­nış­ma, ör­güt­lü ya­şa­mı işa­ret eder. Ör­güt­lü yaşam, dü­şün­ce öz­gür­lü­ğü ol­ma­dan ger­çek­leş­ti­ri­le­mez!
Bütün bun­la­rın ya­şa­ma ge­çi­ril­me­si için; bi­linç ve du­yar­lık en ol­maz­sa ol­maz­lar­dan­dır. Duy­gu­daş­lık (em­pa­ti) far­kın­da­lı­ğın ön ko­şu­lu­dur. Far­kın­da­lık, bi­linç ile pa­ra­lel gider ve ön­gö­re bi­lir­li­ğe kapı ara­lar. Gün­cel bir ör­nek­le bu söy­le­dik­le­ri­mi­zin ne kadar ge­rek­li ol­du­ğu­nu gös­ter­me­ye ça­lı­şa­lım. Ön­ce­lik­le top­lu­mun bir bütün ol­du­ğu­nu ve ge­nel­lik­le so­run­la­rın ortak ol­du­ğu­nu göz ardı et­me­ye­lim. Emek­li­ye 7.500 lira maaş ve­ril­di­ğin­de onun­la il­gi­len­me­yen ya da beni il­gi­len­dir­mi­yor diyen veya böyle dü­şü­nen­ler ne yap­ma­la­rı ge­rek­ti­ği­ni bil­me­yen­ler­dir(!) Bu sorun, pa­za­ra çı­ka­ma­yan­la­rı, evine et gir­me­yen­le­ri, ev ki­ra­sı öde­ye­me­di­ği için so­ka­ğa atı­lan­la­rı, ço­cu­ğu­nu okula aç gön­de­ren­le­ri, zam­lar ne­de­niy­le ge­çi­ne­me­yip inim inim in­le­yen­le­ri, pa­ha­lı­lık­tan ve geçim sı­kın­tı­sın­dan kıv­ra­nan­la­rı il­gi­len­di­rir.
Ege­men­le­rin top­lum ya­ra­rın adı al­tın­da uy­gu­la­dık­la­rı pan­su­man ön­lem­ler, örtük ser­vet trans­fe­ri­ni sür­dür­mek için­dir. En büyük ya­lan­lar, sınıf çı­ka­rı­nı gü­ven­ce­ye almak için söy­le­nir. Ya­lan­la­rın temel kay­na­ğı, on­la­ra inan­ma­ya hazır yı­ğın­la­rın ol­ma­sı­dır. İtiraz edi­len ya­lan­lar, doğ­ru­dan bi­rey­le­re za­ra­rı do­ku­nan ya­lan­lar­dır. Doğ­ru­dan ya­lan­lar yü­zey­sel kı­rıl­ma­la­ra neden olur­ken, do­lay­lı ya­lan­lar sü­rek­li yı­kım­la­ra neden olur.
Ege­men­le­rin, top­lum ya­ra­rı­na diye üret­tik­le­ri bir kısım çö­züm­ler özün­de yüzey akın­tı­sı­dır ki, bu ne­den­le gö­rü­nür kı­lı­nır­lar. Ege­men­le­rin çı­kar­la­rı dip akın­tı­sı­dır ve özel­lik­le gö­rün­mez kı­lı­nır. Bu iki akın­tı ters yön­lü­dür ve ger­çek­te ka­nal­la­rın büyük ço­ğun­lu­ğu var­sıl­la­rın de­po­la­rı­na akar.
Gö­rü­len o ki, ege­men­ler her şeyi kendi çı­kar­la­rı­nı temel ala­rak yap­ma­ya ça­lı­şı­yor. Bunun için bi­le­rek ve is­te­ye­rek yok­sul­laş­tı­ran po­li­ti­ka­lar uy­gu­la­nı­yor. Yok­sul­lar, bi­linç­siz, ör­güt­süz ve muh­taç yı­ğın­lar­dır. Bu durum, yö­net­mek açı­sın­dan, ege­men­le­rin elini ra­hat­lat­mak­ta­dır. Bu kadar olum­suz­luk yet­mi­yor­muş gibi, bunun üs­tü­ne bir de mil­yon­lar­ca mül­te­ci so­ru­nu ek­len­mek­te­dir. Mül­te­ci­le­rin hu­ku­ka ay­kı­rı ola­rak ça­lış­tı­rıl­ma­sı ve oy kul­la­nır hale ge­ti­ril­me­le­ri, top­lu­ma ya­pı­lan en büyük hak­sız­lık­tır! Bu ko­nu­da da hiç kimse bana ne di­ye­mez!