Küçük Sokrates
Gözlerini fal taşı gibi açarak
Ve dudaklarını da sündürerek
Dolaşıyordu Atina’nın sokaklarında ve tepelerinde
Merakla, hayretle ve sorgulayarak bakıyordu doğaya…
Taşları yontan babasının elinde doğan heykellere de…
Ebe annesinin elinde doğan gülyüzlü bebeklere de…
Her şeyin bir “doğurtanı” olmalıydı ona göre…
Büyüdükçe kararlıydı artık o da gerçekleri doğurtmaya
Doğruya, iyiye, güzele, etiğe ve de gerçeğe doğru…
Bir yetişkin olarak şimdi yalınayak sokaklardaydı…
Sağ omuzu açık, vücuduna doladığı kitonuyla
Kuşlar gibi hafif hissediyordu kendini…
Toplanıyordu gençler etrafına merakla…
Ve Sokrates soru sormanın ustalığıyla
Açıyordu açık hava toplantılarını
Soruyordu soruyu gerçeği doğurtmak umuduyla…
Sabırla dinliyordu yanıtları can kulağıyla
Her yanıtın da yeni bir sorusu olmalıydı ona göre…
Her soru bir yanıtı, her yanıt yeni bir soruyu doğururdu öyle ya…
Ve yine bir gün…
Toplanmıştı gençler başına
Geniş omuzlu öğrencisi Platon da oradaydı
Ve çok şey bildiğiyle övünen öğretmen de
Sokrates, “Güzellik” nedir diye attı soruyu ortaya
Gülümsemesi kahkahaya dönüştü çokbilmiş öğretmenin
Çok basit, çocuk oyuncağı bir soruydu ona göre…
“Altın bir vazo” işte güzellik sana deyiverdi…
Sokrates, soruyu anlamamış olan öğretmeni üzmeden
Güzeline bir örnek değil, güzelin kendisini sormuştum dedi…
Ve sıraladı öğretmen yine de kendi güzellerini
Bir yarış atı, ya da bir genç kız diyerekten…
Oysa sorulan “güzel” denmesine olanak sağlayan ortak şey neydi…
Ve farkına vardı öğretmen sonunda…
Güzelliğin göreliğini ve tanımlanılamazlığını da…
O arada öğrenci Platon da gülümseyerek ve fısıldar gibi…
İnsana göre “en güzel maymun çirkindir” deyiverdi…
Öğretmen kızgın bir tavırla Sokrates’e, tamam biliyorsun her şeyi dedi.
Sokrates: Bir şey bildiğim varsa o da hiçbir şey bilmediğimdir” diye yanıtladı
Ve Sokrates’in dersleri devam ettikçe Atina sokaklarında
Hışmına uğruyordu egemen güçlerin…
Onlara göre aklını çeliyordu gençlerin
Üstelik tanrılara da saygısızlıktı yaptıkları…
Ve cezasını çekmeliydi kutsal güçler adına…
Gerçeği bulmak adına sorgulamaları sonlanmalıydı
Soru sormakmış suçu Sokrates’in
Oysa “Sorgulanmamış hayat yaşanmaya değmezdi ona göre…
Mahkûm olmaktan, ölmekten değil, kötülük yapmaktan korkardı hep…
Doğruların peşinde olmaktı onun sadece amacı…
Mahkemeye göre;
Parası olmayan Sokrates’ para cezası verilemezdi
Sürgün de edilemezdi, gittiği yerde de halkın aklını çelerdi…
Ve ölüm cezasıyla kurtulmalıydılar Sokrates’ten…
Ölüm bir ceza değil sadece bir yolculuktu ona göre…
Hiç değilse sorgulamalarının önünde bir engel kalmamıştı…
Geldi ayrılığın vakti, herkes yoluna ben de ölüme diyerekten
Ve içerek baldıran zehrini göçtü bu dünyadan…
Öğrencisi Platon’un kitaplarında güçlenerek doğdu yeniden…
Yaşıyor düşünceleriyle, duruşuyla ve sorgulamalarıyla yeryüzünde…
Erdem bir bilgiydi ve mutluluğu getirirdi insanlığa…
Ve Sorgulanmamış hayat da değmezdi yaşanmaya…
Erdoğan Şahin