-Bu zenci, başka zenci-

Dünyadaki zulmün kaynağı, ötekinin yüzünü görememektir der felsefeci E. Levinas.

Recep Tayyip Erdoğan“ Bu ülkede bize öteki, zenci muamelesi yapıldı” diyerek siyasetini de bu eksene oturtarak; bir ölçüde mağduriyetin siyasetini de yaparak iktidar oldu.

Elbette bu “Zenci” başka “Zenci” yani ötekileştirilmiş “birde eritilmek” istenen beyaz zenciler…(Bu arada “zenci” kavramının; beyazların siyahları aşağılamak ve hor görmek için kullandıkları ırkçı bir söylem olduğunu belirtelim. Bu yazıda kullandığımız “zenci” kavramını siyah-beyaz fark etmez tüm ötekileştirilmişler anlamında kullanıyorum. )

Öteki olarak gördüklerini ve ötekileştirdiklerini “birde eritmek”-asimile etmek” zalimliğin, zorbalığın, diktatörlüğün ve kısacası faşizmin de adıdır…

Erdoğan’ın biz diyerek içselleştirdiği ve sahip çıktığı topluluk; dini vecibelerini yaşam tarzına dönüştürerek yaşayanları kapsıyor olmalı.

Geçmişte yaşadığımız türban, İmam- hatip okulları, laik olmak veya olmamak gibi tartışmalar da yaşam tarzına müdahale gibi algılanmıştı… Erdoğan da tüm bu ve buna benzer durumları yaşam tarzına müdahale olarak görerek ve siyasetinde de kullanarak iktidar oldu…

***

Buraya kadar her şey normal ve güzel gibi görünüyor olabilir…

Çoğu kez görüntüler yanıltıcı olabilir. Şeytanın ayrıntılarda gizlendiği de hep söylenir…

Erdoğan, iktidar olduktan sonra süreç içinde yavaş yavaş, belki de planlı ve programlı olarak kendi başkalarını-zencilerini- yaratmaya başladı.

Toplumu kendi inançları ve yaşam anlayışları doğrultusunda terbiye etmeye başladı. Tüm bunların bir kısmını siyasi gücünü de kullanarak yasal hale de getirdi…

Erdoğan; başkalaştırdığı kendi deyimiyle zencileştirdiği toplumun yaşam tarzına müdahale ederek kendi anlayışına göre terbiye etmeye bu kesimi birde eritmeye yönelik bir çalışmanın içine de girdi.

Her ne kadar 7 yıl önce bir konuşmasında "Türkiye'de kimsenin hayat biçimi, sistematik bir tehdit altında değildir. Buna asla müsaade etmeyiz. Buna 14 yıllık iktidarımız döneminde fırsat vermedik. Aksini iddia eden varsa, somut örnekleriyle bunu ortaya koymak mecburiyetindedir." Dediyse de…

Gerçekten durum böyle mi? İsterseniz biraz sorgulamaya başlayalım…

Erdoğan’ın alkollü içki ve sigaradaki vergilere ilişkin “Devamlı artırıyoruz. Hem suluda artırıyoruz hem sigarada artırıyoruz. Aç sefil geziyor, rakıyı birayı almaktan geri durmuyor”

İçkiye devamlı zam yapıyoruz açıklamasının eğlence sektörüne, içki sektörüne, içki içenlere karşı bir duruş olarak; yaşam tarzına yönelik bir müdahale değil midir?

Benim başörtülü bacıma saldırdılar diyerek tepki gösteren Erdoğan’in; bir otobüste şort giydiği için saldırıya uğrayan bir kadın için “ benim şortlu bacıma saldırdılar” diyemedi… Aynı - otobüste şortlu kadına saldırı olayına dönemin Başbakanı Bin Ali Yıldırım’ın saldırganı koruyan bir anlayışla “mırıldanıver” demesini ve kadına yönelik şiddetin arttığı ülkemizde evliliğin sırrını da “İtaat et, rahat et, 'peki' demesini bil." Demesini nereye koymak gerekir.

Tüm bunlar kendi kişisel görüşleriniz olabilir. Bu kişisel görüşlerinizi ülkeyi yönetirken kullanırsanız, dikte ederseniz ve kısmen de olsa yasallaştırırsanız tüm bunlar yaşam tarzına müdahale olarak algılanır…

***

Eğer ülkeyi yöneten en üst konumdaysanız ve de: “ Bu ülkede bize öteki, zenci muamelesi yapıldı” diyerek iktidar olduysanız; süreç içinde de yüzde elliyi evlerinde zor tutuyorum, taraf olmayan bertaraf olur diyerek; yaşam anlayışları, tarzları ve bir takım farklılıkları sizin yasam tarzınıza uymuyor diye aşağılamanız ve kısıtlamanız yaman bir çelişki değil midir…

***

TARTIŞMA VE SORGULAMA…

Yaşam tarzı, bir toplumun kültürüdür.

Yaşam tarzı toplumdan, topluma, zamandan zamana değişime uğrayan bir olgudur.

Bin yıl öncesinin yaşam tarzıyla günümüzün yaşam tarzının kıyaslayamayacağımız gibi bin yıl sonraki insanlığın yaşam tarzını da tahmin edemeyiz…

Yaşam tarzı bir toplumda kendi içinde evrilerek-değişime uğrayarak- devam eder.

Yaşam tarzı bir zorlamayla, yasal düzenlemelerle, baskılarla değiştirilmeye çalışılırsa bu bir zorbalık olur ve toplumdan da büyük tepki görür…

Toplumların, yaşam tarzları ilkel, geri, kötü gibi değerlendirilir mi? Diğer bir ifade ile bir toplumun kültürüne ilkel, kötü denilir mi? Her kültür kendi içinde bir değerdir… Kendi iç dinamikleriyle birlikte süreç içinde değişime de uğrayabilirler…

Bu yüzden en zor devrim kültür devrimidir… Zorla topluma kendi siyasi anlayışınıza yönelik kültürel dokuları, dininize, mezhebinize göre değişimleri topluma zorla kabul ettiremezsiniz…

ŞİMDİDE DE SORGULAYALIM…

* AKP İktidarı yaşam tarzımıza müdahale ediyor mu? Bu müdahaleyi bir plan ve program dâhilinde mi yapıyor?

* AKP kendi siyasi anlayışı doğrultusunda kültürel bir devrimin peşinde midir?

* Yaşam tarzına müdahale, toplumu kendi içinde ayrıştırır mı? Kültürel dokular birbirine düşman mı olur ?

* Çok seslilik, çok kültürlülük, çok dillilik bir kültürel zenginlik mi yoksa çok kötü müdür ? Tüm bunlar birde eritilmeli midir ?

* Çoğunluğun azınlığa hükmetmesi, değişime zorlaması ve kendi içinde eritmesi doğru mudur?

***

Soruları sordum, yanıtları size bıraktım…