Didim Kitap Okuma Topluluğu bu hafta “Suskunluk Sarmalı” konusunu sorguladı.

Bir sağlık sorunu nedeniyle perşembe günü değerli Mehmet Halil Arık hocamızın sunumuyla gerçekleşecek olan panele katılamıyorum.

Bu nedenle üzerinde çalıştığım bu konu ile ilgili notları “köşe”me aktarıyorum:

SUSKUNLUK HALİ:

Siyasi baskılar üstüne üstlük bir de mahalle baskısı ile güçlendirilince bireylerde bir tutsaklık hissi uyandırır.

Bu durumda insanlar, toplumda baskın olan görüşe aykırı fikirlerini ifade etmekten kaçınır, çünkü yalnız kalmaktan, dışlanmaktan ya da “adı lazım değil” bir zindana atılmaktan korkarlar. Böylelikle kendi bireysel sırça köşklerinin içerisine kendi kendilerini gömerler. Bu da alternatif görüşlerin daha da görünmez hale gelmesine yol açar.


SARMAL NASIL İŞLİYOR?

  • Algılanan çoğunluk görüşü medyayla ya da siyasi söylemle pompalanır.
  • Muhalif birey yalnız kalma korkusuyla susar.
  • Bu suskunluk, kamuoyunda o görüşün daha da az desteklendiği izlenimini doğurur.
  • Böylece sarmal giderek derinleşir: Sessizlik büyür, çoğulculuk görünmez hale gelir.
  • Susmak yalnızca korkudan değil, bazen de “anlamsızlık duygusundan” kaynaklanır: “Ne söylesem fark etmez” düşüncesi toplum içinde yayılır.
  • Hukuki ve fiziksel baskı mekanizmaları (cezalandırma, fişleme, medya tekelciliği) suskunluğu daha da katılaştırır.

Bu zaman süreçlerinde öne çıkan sonuçları sorgulamalıyız:

SUSKUN KALMAYA İTİLME;

  1. Toplumsal hafızayı zayıflatır. Gerçeklerin üstü örtülür, olan biten normalleştirilir.
  2. Zulmün devamına zemin hazırlar. Çünkü sessizlik, çoğu zaman onay gibi algılanır.
  3. Bireyde içsel çatışmaya neden olur. İnandığıyla yaşadığı arasındaki fark, kişiyi ruhsal olarak yorar.
  4. Yalnızlaştırır. Konuşamayan birey, kendini yalnız, izole ve çaresiz hissedebilir.

ANCAK;

  • Bazı birey ve gruplar, sessizlik sarmalına karşı kendi “karşı sarmallarını” yaratırlar: alternatif medya, sanat, mizah, metafor, fısıltı gazetesi… gibi.
  • Bazen bir kişinin konuşması, başkalarının da konuşmasına yol açar: Böylece bir de bakmışsınız, suskunluk yerine “cesaret sarmalı” gelişmektedir.

Son olarak, panele katılan arkadaşlara aşağıdaki soruları sordum. Bu yazıyı okuyan tüm insanlarımıza da bu sorgulamayı kendi iç dünyalarında yapmalarını öneriyorum:

  1. “Toplum susuyor mu, yoksa başka yollarla mı konuşuyor?”
  2. “Suskunluk bir susma biçimi mi, yoksa aktif bir kaçınma mı?”
  3. “Sarmalı kırmak için bireyden mi başlamalı, sistemden mi?”
  4. “Bugün sosyal medya bu sarmalı kırıyor mu, yoksa yeni bir dijital suskunluk mu yaratıyor?”