*Didim Örneği Üzerinden Sessiz Bir Kalabalığın Kentsel Yalnızlığı Üzerine Söylenmiş Sözler
Bir zamanlar “huzurun ve dinginliğin kıyısı” olarak anılan Ege’nin güzelim kıyı kentleri; bugün yüksek katlı sitelerin, park diye inşa edilmiş plastik cangılların ve belediye hoparlörlerinden yükselen şenlik anonslarının gölgesinde bambaşka bir hikâyeye sahne oluyor. Özellikle Didim gibi kıyı kentleri, dünlerde İngiliz emeklilerin yerleşmeye başladığı, ardından da Türk emeklilerin rotasını çevirdiği birer “ikinci bahar vadisi” olarak anılıyordu. Ama şimdi ne bahar var, ne de yeşil ve dingin bir vadi… Geriye yalnızca betonun serin gölgesi ve çocuk gürültülerinin yankılandığı sokaklar kaldı.
Çünkü kıyılar emeklilere değil; ranta ve gürültüye açıldı.
Didim’in bugünkü kent planlamasında bir öncelik sıralaması yapılacaksa, emekliler bu listenin neresindedir dersiniz?
Yanıt açık: En sonda...
Oysa her yıl belediyeye düzenli emlak vergisi ödeyen, katı atık bedellerini aksatmayan, aldığı maaşla kent esnafını döndüren, kış nüfusu düştüğünde, yazlıkçılar, Almancılar kenti terk ettiğinde bile o sokakları yıl boyunca adımlayan o “sessiz kitle”dir: Emekliler.
Bugün Didim’de öncelik çocuk parklarına veriliyor. Elbette çocuklar için güvenli alanlar yapılmalı, ama bu parklar geceye kadar süren bağırış çağırışın yankılandığı, her köşe başında gürültü yayan mikro-belediyecilik ürünleri durumuna geldiyse, burada “huzur” yerine “gürültü planlaması”ndan söz etmeliyiz.
Emekliler için bir sosyal tesis var mı? Sağlık hizmetlerine kolay ulaşım sağlanıyor mu? Hayır. Bu durumda Didim gerçekten kim için planlanıyor?
Bir de hep özendiğimiz, öykündüğümüz, onlar gibi olmak istediğimiz Batı'ya bakalım... Batı'da durum ne? Elbette ki ABD, Kanada ve Kuzey Avrupa'da emekli önceliği temel ilke...
ABD’de göl kıyılarına ya da Florida gibi iklim avantajı olan bölgelere taşınan emekliler için özel topluluklar kuruluyor. Bunlar genellikle “age-restricted communities” olarak bilinir. Buralarda 55 yaş üstü nüfusun yaşam alanları, sessizliğe, erişilebilirliğe ve sosyal hizmetlere göre tasarlanır.
Gürültü sınırlamaları vardır. Geceleri belli desibel sınırı aşılmaz. Sağlık hizmetlerine yakınlık, yürüyüş yolları, topluluk merkezleri, huzurlu kamusal alanlar teşvik edilir.
Örneğin Florida’daki “The Villages” gibi yerler sanki birer emekli ütopyasıdır. Her sokakta golf arabaları, her mahallede sağlık ocağı ve sakin yaşam alanları vardır. Çocuklar ise misafir olarak gelir, kısa süreli konaklayabilir. Bir başka deyişle çocuklara alan açılır ama yaşam alanları onlara göre düzenlenmez.
Kanada’da Vancouver Adası’ndaki Sidney veya Danimarka’daki Helsingør gibi kıyı kentlerinde de benzer bir eğilim görülür: Kentler yaşlı nüfusu aktif tutacak, onları yalnızlıktan koruyacak ve yaş almanın doğal ritmini bozmadan yaşamı kolaylaştıracak biçimde yeniden tasarlanır.
Didim’de durum nedir? Emeklilik mi, yoksa emeklilikten yorgunluk mu? Emekliler için Didim'e geldiğine ilişkin büyük bir hayal kırıklığı ve pişmanlık mı?
Didim’de emekli olmak artık dinlenmek değil, kaçmak zorunda olduğunuz bir gündüz mesaisine dönüşmüş durumdadır.
Bir sabah erkenden kalkıp park çevresindeki bağırışlar nedeniyle huzur içinde kahve içemediğinizde...
Devlet hastanesinde ya da Aile Sağlığı Merkezi'nde günlerce randevu alamadığınızda...
Sosyal tesis adı altında açılan alanların düğün ve konser sesleriyle birer işkence alanına dönüştüğünü fark ettiğinizde...
Ve en önemlisi, yaşınız ilerledikçe her adımda biraz daha dışlandığınızı hissettiğinizde, kendinize şu soruyu sormaktan alıkoyamıyorsunuz:
“Ben nereye aitim? Bu kıyı, gerçekten bana mı ait?”
Oysa Belediyecilik, sessiz olanı görmektir.
Evet, Didim’de çocuklar oynasın. Ama emekliler de yaşasın. Belediyecilik yalnızca yüksek seslileri değil, sessiz çoğunluğu da duymak zorundadır.
Emekliler oy kullanır, vergi verir, kent ekonomisini döndürür ama bağırmaz. Bağırmadığı için görülmez.
Ama bu kentler, yaşanmışlıkların, birikimlerin, hafızanın kentleridir. Didim gibi yerlerde “kent hakkı” yalnızca çocuklara değil, ömrünü devirmiş emekçilere de aittir.