Dünlerde kalan günlerde Jeremy Bentham* adında, iyi niyetli ama mimariye çokça kafayı takmış bir adam yaşardı. Bir gün aklına tuhaf bir düşünce geldi: "Öyle bir bina tasarlayayım ki içindekiler sürekli izlendiğini sansın, ama izlenip izlenmediklerini asla bilemesin." Bu mimari hayaline de bir isim verdi: Panoptikon.
Bu mimari şaheserin amacı; elbette bir tür baskı kurmaya yönelikti. Ancak bu baskı öyle kaba kuvvetle değil, tersine “nezaketle sinsileşmiş” bir durumda uygulanacaktı. Bu uygulama; gölge gibi insanların üzerine çöküp fark ettirmeden onları kontrol eden bir otorite demekti. Bentham gözetimi tek bir binaya hapsetmişti; sonraki kuşaklarsa bu düşünceyi alıp bir adım daha ileriye taşıdı, cebimize, bir başka deyişle cep telefonlarımıza...
Böylece yalnızca tutuklular, mahkumlar değil; bu sanal ortamın ağına takılan her kim varsa gözetlenmeye başladı. Üstelik bu sanal ağa takılanlar; gözetlenmeyi çok sevdiler. Bu ağa takılanlar; gözetlenmeye gönüllü oldular ve insanları gözetleyen göz artık kulede değil, her birimizin cebindedir.
Panoptikon düşüncesine göre; gözetlenecek alanın odağında tek bir gözetleme kulesi yükselirdi ve kontrol da oradan tüm hücrelere yayılırdı. Şimdiyse o kule cebimize, avuçlarımızın içine, hatta yüz tanıma filtrelerine taşındı. Dahası, bu kez “görülmek” uğruna birbirimizle yarışıyoruz.
Dünlerde insanlar "ibadet de gizlidir, kabahat de" diyerek görünmemek için çabalardı; oysa şimdi görünmediğimizde sanki yok oluyoruz. “Sizi özledik, nerelerdesiniz?” diyen bir bildirim gelmediğinde kalbimize hüzün çöküyor; algoritma ise veri yoksunluğu yaşıyor. Çünkü bugün çoğunluğumuz gönüllü gözetim bağımlısı ve dahası her birimiz; sosyal medya orucu tutamayanlar kulübünün birer üyesiyiz.
-
yüzyılda Panoptikon’un mahkûmu; gardiyanın onu izliyor olma olasılığıyla sürekli bir psikolojik baskı hissederdi. Bugün ise biz, izlenmediğimizde depresyona giriyoruz. Aklımızı şu sorular kemiriyor:
-
“Kimse hikâyeme bakmamış!”
-
“Twitter’da etkileşimim neden düştü?”
-
“Yeni profil fotoğrafım kaç like aldı?”
Panoptikon toplumunda mahkûmlar sessizdi; dijital panoptikonda ise herkes gönüllü birer geveze...
Sürekli haykırıyoruz: “Bakın, buradayım! Beni görün, beğenin, kaydedin!”
Bu durumda soralım: Bu kadar gönüllüyken bizler gözetlenmeye, bu koşullarda gözetim ayıp mı, “etik dışı” mı? Oysa geçmişte birilerini gözetleyenler "röntgenci" yaftasıyla eleştirildi.
Nereden, nereye?
Dünlerde eleştirilen, ayıplanan , ahlak dışı, etik dışı bulunan "gözetlenme" eylemi; algoritmanın umurunda bile değil. Algoritma yalnızca neye tıkladığını, ne kadar kaydırdığını, nereye baktığını kaydeder; sonra da seni bu verilerle biçimlendirir.
Daha açık bir anlatımla Bentham’ın Panoptikon’u yalnızca mahkumları izlerdi; bugünün Panoptikon’u ise artık yalnızca izlemekle kalmıyor, seni tanıyor, sana öneriler sunuyor ve seni yönetiyor ve bazen de tutuklanmana, yargılanmana da zemin hazırlıyor. Bugün gerçekten de "Big Brother" herkesi, hepimizi gözetliyor. Ama ne gam!
Çünkü dijital çağın yeni ahlak anlayışı diyor ki sana: Görünürsen Varsın.
Sonuç olarak artık her birimiz dijital sanal alandaki Panoptikon kulelerinden biriyiz. Sürekli gözetliyor ve kendimizin de gözetlenmesine izin veriyoruz.
Dijital çağın bireyi ne tamamen mahkûm ne de tamamen gardiyan... Tersine; hem kendi gözetleyen, hem de kendisini gözetleten ve dahası kendi verisini sanal kamusal alanla gönüllüce sunan, paylaşan, verilerini satan ve böylece sanal hücresini süsleyen bir çelişkiler yumağı gibi...
Ola ki algoritmalar yetersiz kalırsa, biz devreye girip eksik kalan gözetimi de tamamlarız: Örneğin; konumumuzu hemen açarız. Her mekânı, herkesi etiketleriz. Story’lere “Bizi görenlere özel” diye not düşeriz.
İşin özü, özeti; biz gözetlenmeye gönüllüyüz, hem de estetik kaygılarla içerik üstüne içerik üreterek, sırf *“like”*lar uğruna kendimizi gözetlenmeye sunarız.
Bentham mezarından kalksa, herhalde şaşkınlıkla şöyle derdi:
-Ben yalnızca bir gözetleme kulesi yapmıştım. Siz koca bir distopya inşa etmişsiniz. Ama bu distopya da korku duygusu yaşamak yerine; gönüllü olarak kendinizi yabancı gözlerin izlenimine sunmuşsunuz.
*Jeremy Bentham, 18. yüzyılın ortası ile 19. yüzyılın başı arasında yaşamıştır.
-
Doğum yılı: 1748
-
Ölüm yılı: 1832
Bentham, özellikle faydacılık (utilitarianism) kuramının kurucusu olarak bilinir ve modern hukuk, ahlak ve kamu politikası üzerinde derin etkiler bırakmıştır.